ELİF'İN AĞZINDAN
Canım babamın mezarında iki saat vakit geçirdim. Onunla sohbet ettim. Mezarda da olsa onu bulduğuma mutluydum. Nasıl mutlu olmazdım ki! Ben yıllardır canlısının bile nerede olduğun bilmiyordum.
15 dakika sonra gelecek olan otobüsü hatırlayıp eğildim. Ve babamın toprağını son kez öptüm. Çiçeklerimi bıraktıktan sonra ayağa kalktım. O sırada duyduğum "Elif!" sesi bana yıllar öncesini, üvey annemin yemek yemek için beni çağırışını hatırlatmıştı. Ama bir dakika! Bir hayal bu kadar gerçek olamazdı ki! Aniden arkama döndüm. Oradaydı işte. Üvey annem oradaydı. Çökmüştü, zayıflamıştı. Sarılmak istedim ona bir ana ama bir şeyler bana engel oldu sanki. İçimden bir ses 'o sana yıllarca yalan söyledi' diyordu. O sese hak verip hereket etmedim. Edemiyordum da zaten. Annem bir adım daha yaklaştı bana.
"Bak, yine üçümüz beraberiz." sesi yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyordu sanki. Hiçbir şey söylemedim. Bir adım daha attı. Evet, beraberdik ama çok farklıydı her şey. O benim annem değildi ki. Babam elimi tutmuyordu mesela. Sonra bir gün hiçbir şey olmamış gibi ben ne olduğunu anlamadan gitmişlerdi beni. Gerçek annem gibi...
Daha çok ilerledi. Bana gelmek yerine solumdan geçip mezarın başına geldi.bir eliyle mezar taşını bir eliyle toprağı okşadı. Bana bakmadan konuşmaya devam etti.
"Esra'yı da, anneni yani, babanı da zorladım söylememek için. Benim hiç çocuğum olmayacaktı ama sana sahiptim ben. Gerçek annen olmadığını söylersem nefret ederdin benden. Şeytan kıskançlık olup örttü gözlerimi. O gün çok kötü bir hata yaptım ve herkesin hayatını mahvettim. Ben bencilin tekiydim. Kıskanç bir bencil." Durakladı. Dizlerimin üstüne çöktüm. Ellerimi yere vururken "Sus!" diye bağırdım. Elimde değildi. Anlatmamalıydı. Ondan daha nefret etmemeliydim. Sadece güzel anılarımız kalmalıydı aklımda. Ona olan son sevgimi de kaybetmek istemiyordum. Bağrışlarımı umursamadan konuşmaya devam etti,
"Susamam Elif. Yıllar önce susup başkalarını susturduğum için böyle her şey. Susmamalıyım."
Hala toprağı okşuyordu. Çaresizce ağlamaya başladım.
"Bir yalanımı daha itiraf edeyim mi sana?" dedi bakışlarını yukarı kaldırırken.
"Sus." diye fısıltılar dökmeye devam ettim ağzımdan. Gelen otobüsün kulağımı çınlatan korna sesi umrumda bile değildi. Çaresizce dizlerimin üstünde oturarak ağlıyordum.
"Her şeyi ellerimle mahvettiğimde artık her şeyi bilmen gerekiyordu. Bunu ben yapmalıydım. Yaptım ama şeytanlık işte, benden değil Esra'dan nefret et istedim. Onun adına mektup yazdım sana. Hatırlıyorsun değil mi? O mektupla bitmişti her şey. Ben bitirmiştim."
O mu yazmıştı mektubu? Adının Esra olduğunu anladığım gerçek annem niye yazmamıştı peki?
Yanıma gelip o da çöktü dizlerinin üstüne.
"Neden beni hiç aramadın? Niye yanıma gelmedin?" diye hıçkırıklarımın arasından fısıldadım.
"Ayrıldığımızdan beri geçen zamanın çoğunu hapiste geçirdim..." sözünü kestim. "Ne hapsi? Hapse mi girdin sen? Ama neden?"
"Boşversene. Bir önemi var mı? Hayat mahvetmeye devam ettim işte. Her neyse. Sonrasında kimseyle konuşmadım. Gerisini de akıl hastanesinde geçirdim zaten. Konuşmayan bir deliydim işte." Neler yaşamıştı böyle? Hepsi bunun için miydi? Kıskançlık mıydı bunlara sebep olan? İyice çöktüm yere.
"Babam, o nasıl öldü? Kim defnetti?"
"İsmet'im... En çok o zor durumda kaldı. Esra'yla benim aramda mekik dokudu yıllarca. Bir de sen vardın. Seni çok özledi. Onu ölüm kurtardı. Defneden annendi, hem de hiçbir şey bilmeden. Aklını kaybetmişti..." durakladı. Bu, aklını kaybetme işinde benim bilmediğim şeyler vardı. Annemin aklını kaybetmesine sebep olan kötü şeyler.
"Akıl hastanesinde yaşıyor. Her şeyi unuttu ama biliyor musun bir tek seni ve diğer kızını hatırlıyor. İsimlerinizden başka bir şey söylemiyor. Sadece sizi düşünüyor."
"Onu görebilir miyim?"
"O yurtdışında Elif. Onu bulamazsın."
Ayağa kalktım.
"Bulurum. Bana tam adresini ver."
"Bilmiyorum. Adresi İsmet'le beraber toprağa gitti. Ona zarar veririm diye söylemedi adresi bana biliyor musun? Benden korkmaya başlamıştı. Haklıydı. Ben yalnız yaşamaya mahkumdum artık." Bir adım geriye attım. Çantamı gevşekçe elime aldım. Nerede yaşıyordu acaba? Kıyafetleri delik ve kirliydi. Yoksa sokakta mı yaşıyordu? Aklıma gelen fikri hemen kovdum. Onu asla yanıma alamazdım. Ona baktığım her an hayatımdan çekip gittikleri günü hatırlayamazdım. Bakışlarını bana çevirip dalgınca gülümsedi.
"Çok zor biliyorum ama beni affet Elif. Huzurevinde yaşıyorum. Gitmem gerekiyor." Arkasını döndü ve "Görüşürüz." dedi. Ben de onun tam tersi yönde arkamı döndüm. Ona bakmadan son sözlerimi söyleyip taksiye ilerledim,
"Hayır anne, elveda."
Kısa ama çabuk gelen bir bölüm oldu. Yorumlarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Günlük (Düzenleniyor)
AdventureTüm ailesini kaybetmiş bir kızın beklemediği bir anda bulduğu günlüğün değiştirdiği hayatı. Hayalleri ve biricik ev arkadaşıyla, yalanların yerini gerçeklerle doldurmak amacıyla çıktığı yolculuk. 'Sıradan hayatımın karanlığında kaybolup gitmişken ı...