8. BÖLÜM

9.1K 369 69
                                    

    Günlüğü yastığımın altına koyup yatağımdan kalktım. Odam hiç bu kadar güneşle dolmamıştı. Çalışma masama bakan yatağımın yanındaki pencerenin perdesi odanın içine doğru dalgalanıyor, sanki beni dışarının hoş havasına davet ediyordu. Ama mutlu olmak, içimden gelmiyordu. Annemin hissettiklerini hissetmek, onu anlamak istiyordum. Annemin tek gerçeği bendim. Ve annem bir gün gerçeğinin bu günlüğü bulacağını biliyordu. Anlıyordum, bu günlüğün bana istemediğim kadar şey öğreteceğini ve bir maceraya atacağını fark ediyordum. Yıllar önce söz verdiğim gibi annemin yüreğinin katilini bulacaktım.

                                               *            *            * 

   Pencereden dışarı bakarak hoş havayı içime çekerken kapı birkaç kez tıkladı. “Girebilirsin.” diye seslendim. Elif, atkuyruğu saçları, ayıcıklı pijamalarıyla çok hoş görünüyordu. Yatağıma otururken “Günaydın.” dedi.

“Günaydın.” diye karşılık verdim.

“Şara, hava çok güzel, biraz yürüyüş yapalım mı? Kahvaltımızı dışarıda yaparız.”

“Bilmem.” dedim bacaklarımı katlayıp kollarımı çevresine dolarken.

“Simit alırız, açık havada güzel olur.”

“Bilmem.” dedim yine sıkkın bir şekilde.

“Şara, sen iyi misin?” dedi Elif elini omzuma koydu. “Günlüğü okudun mu?”

“Okudum. İki sayfa. Dedem annemi zorla sadece başlık parası için evlendirmek istemiş. Hem de içkili, kumarlı, serseri biriyle.

“Şara…”

“Elif, benim babam o mudur?”

“Bilmiyorum canım. Eğer günlüğü okursa öğrenebilirsin. “

“Şuan da okumaya devam etmek istemiyorum.” dedim, biraz durdum, “Dışarıya çıkalım hava harika.”

       Elif beni anlıyordu. Hep anlamıştı zaten. Onun da geçmişi karışıktı. Bilmediği ama bilmek istediği şeyler olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Ona bir ara geçmişini sormayı aklımın bir kenarına yazıp giyinmeye başladım.  Dizlerime kadar gelen düz sarı, belinde kahverengi ince bir kemeri olan sade elbisemi giydim. Onu her zaman çok severdim. Saçlarımı salıp kahverengi bir saç bandı taktım. Elbiselerimi saç bandıyla kombinlemeyi seviyordum. Elif’te kot pantolon üstüne kırmızı bluzunu giymiş beni bekliyordu. “Bu elbise sana çok yakışıyor.” dedi montunu giyerken. Hafif tebessüm edip küçük kahverengi çantamı omzumdan aşağı sarkıtırken “Sahilde yürüyelim mi?” dedim.

“Harika olur. Bugün dersin yok dimi?”

“Yok yok. Ben aşağı iniyorum."

“Hazır mıyız?”      

“Hazırız. Hadi inelim.”

     Sahilde hava çok güzeldi. Martılar topluluk şeklinde uçuşuyor, dalgaların sesi hoş bir müzik gibi içimize yayılıyordu. Elif’le beraber simit ve çay alıp bir banka oturduk. Denizin fevkalade havasını içine çekip sahilde simitle kahvaltı yapmanın başlı başına bir terapi olduğunu düşündüm. Elif’te bu düşünceme katıldı.

      Çayımızı yudumlarken Elif, “Sabah balkondan Fatma ablayla konuştum. Ne dedi biliyor musun?” dedi son cümlesini söylerken kıkırdıyordu.

“Ne dedi?” dedim merakla.

“Bize damat bakıyormuş arada.”

Elif’in söylediklerini duyduğum anda kahkahayı kopardım. Elif’te gülüyordu ama benim kadar değil. Sebebini tam olarak bilmesem de iki dakika boyunca kesintisiz kahkaha attım. Elif’in şaşkın bakışları karşısında sesimi düzelterek ve yüzümdeki şakacı ifadeyi bozmayarak sordum, “Biraz erken davranmamış mı?”

“Aynısını söyledim.” dedi Elif.

“Eee bulmuş mu bari?” dememle bu sefer Elif’te gülmeme katıldı.

“Yok ya ne bulması?”

“Biliyor musun Elif, küçükken bana, bu büyüyünce çok güzel bir kız olacak diyenlere ters ters bakıp, ‘Ben evlenmeyeceğim.’ derdim. Ne alakası var deyip gülerlerdi.”

“Gerçekten, ne alakası var?”

“Ne bileyim, çocukluk işte. Sadece güzellerin evlendiğini düşünürdüm.” dedim biraz durakladıktan sonra, “Annem de çok güzeldi.” diye devam ettim. “Annem babam yüzünden çok üzülürdü, ben de üzülürüm diye düşünürdüm. Başkasına eş ve anne olmak yerine sadece annemin kızı olmayı tercih ederdim. Ama insan büyüdükçe öğreniyor.”

Elif çok uzaklara gitmişti. “Ben tam tersini isterdim.” dedi.

“Evlenmek mi isterdin?”

“Evet.”

“Neden?”

“İleri de çok mutlu edeceğim çocuklarım olsun isterdim. Annelerini çok sevmelerini dilerdim.”

      Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Sadece denizi, martıları, pamuk şekerciyi ve kağıt helvacıyı duyuyorduk. İkimizde aynı anda konuşmaya başlayınca gülüştük. Söyleyeceğimiz şeyleri aynı anda söylemeye karar verince ortaya karışık sesler çıktı. Ben “Pamuk şeker alalım mı?”, Elif, “Lunaparka gidelim mi?” demişti. İkisini de yaptık. Pamuk şekerlerimizi alıp lunaparka yürümeye başladık.

Kayıp Günlük (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin