Beynimin içinde dolaşan bütün düşünceleri diyordum. Bağıra bağıra her şeyi anlatıyordum. "Evet, sana güvenmiyorum! Evet, sen güvenilmezsin, çünkü bir anda karşıma çıktın. Ne zaman düşsem kaldırıp kahramanlık yaptın! Bunlar tesadüf olamaz Akel!" "Ne sanıyorsun Aksa? Ben o adamın, babanın adamı mıyım?! " O cümlesi daha da çok sinirimi bozmuştu. "Sakın Akel! Seni son kez uyarıyorum! O adam benim babam değil! Değil! Ama evet doğru diyorsun. Sen o adamın, adamısın. Benim içime soktuğu, bilgi almak için hatta beni daha rahat öldürmesi için içime soktuğu ajanısın sen! O adam çıktığı gün çıktın karşıma! Bunların başka açıklaması olamaz!" İkimizde bağırıyorduk. İpler yeterince gerilmişti. Her şeyi diyordum ama. İçimde biriktirdiğim her şeyi. Oda sinirlenmişti dediklerime. "Ben o adamın adamı filan değilim! Anla artık bunu! Her şey tesadüf. Kabul et şunu!" "Bunca zaman varken neden o gün peki? Neden o gün çıktın karşıma! Neden bir gece vakti hayatımı kurtardın? Tek açıklaması var oda o adamın ajanısın!" Daha çok bağırmaya başlamıştı. Gerilen ip kopmak üzereydi... "O günden önce burada değildim çünkü! Yeni geldim buralara! O adamla bir bağlantım yok! Tanımıyorum bile! Normal bir insanım işte." Son cümlesini derken gözlerini kaçırmıştı ama. Normal bir insan değildi. Yalan söylüyordu. Her şeye güzelce açıklama yapıyordu lakin yalan söylüyordu. "Gözlerini kaçırıyorsun. Yalan söylüyorsun Akel! Onun adamısın işte. Beni rahat öldürmesi için soktu seni içime, biliyorum!" "Yeter! Yeter Aksa! Gerçekler önünde ama sen göremiyorsun! İnanmak istediğin şeye inanıyorsun! Onun adamı değilim, kabul et artık! Saçmalamayı bırak!" Gülümsüyordu. Sinirim iyice bozulmuştu "İnanmıyorum sana Akel! İnanmıyorum! Güvenmiyorum! Yalan söylüyorsun!" Sakinleşmemiz lazımdı. Sesimi biraz daha alçaltıp "Yakın mı bari beni öldürmesi? Yakın mı beni öldürmen Akel?" Deyip zar zor arkama dönüp gitmeye çalışıyordum. O kadar çok sinirliydim ki bileğimin acısını unutmuştum adeta. Sinir krizi geçiriyordum. Öyle ki kurduğum cümlelerin başka açıklaması yoktu. Gitmeye çalışırken Akel'in kurduğu cümle beni durdurmuştu. "Ne öldürmesinden bahsediyorsun Aksa sen? Ben seni gözümden bile sakınırken ne öldürmesi?" O an durdum. Kurduğu cümle kalbimi acıtmıştı. Gözlerinin içine bakıyordum. Dolmuştu o badem gözler... Sevgi vardı ama o gözlerde. Korku, endişe vardı. Masumiyet vardı en önemlisi. Güven vardı...
Doğru muydu yani dediği her şey. Haklı mıydı? Beynim "Kendine gel Aksa. Böylece yelkenleri suya indiremezsin." Derken kalbim çoktan indirmişti. Doğru söylüyordu ama. Dil yalan söylese bile göz söylemezdi ki. O gözlerde doğruluk vardı...
Kendime geliyordum zorda olsa. İkimizde sakinleşmiştik. Ya da sadece o. "Ben ne dersem diyeyim bana inanmayacaksın zaten Aksa. Ne yaparsam yapayım güvenmeyeceksin. Ama umarım bir gün kalbimi görebilirsin. Umarım çok geç olmadan gerçekleri görürsün." demişti kısık sesle. İnanmak istiyordum ona. Ama ya güvenim kırılırsa. O benim için daha zor olacaktı. Yüreğim böylesine acırken ne yapacaktım ben? Ben de ses tonumu düşürmüştüm. "Eğer dediklerinde ciddiysen, yalan söylemiyorsan benim güvenimi kazanmak zordur. Eğer güvenimi kazanmak istiyorsan, bu zorluğa baş çıkmalısın Akel." Deyip gidecekken son kez bakıp son cümlemi kuruyordum. "Bir daha karşılaşmayalım lütfen Akel. Eğer yaptıklarının arkasında bir art niyet yoksa teşekkür ederim, sağ ol. Ama lütfen bir daha karşıma çıkma! En azından bir süre karşılaşmayalım." deyip arkama bile bakmadan topallaya topallaya yürüyordum. Zar zor gidiyordum. Kalbim, bileğim acı ile gitmeye çalışıyordum öylece...
Sabahtan beri hiçbir şey yememiştim. Birde çukura düşerken başımı vurmuştum. Gözüm kararıyor, başım dönüyordu. Aynı dünkü gibi olmuştum. Sendeliyordum. Bastığım yeri dahi görmüyordum. Öyle ki önümdeki taşı görmeyip tekrar düşmüştüm. O an acıma daha çok acı eklenmişti. Kalbim, bileğim o kadar çok acıyordu ki... Bileğimi tutup öylece ağlamaya başladım. Bileğimim acısından değildi ama. Kalbimin acısından, stresten, en çok da birikmişlerden...
Akel düştüğümü görünce hızlıca yanıma geliyordu. O gelmeden bende hızlıca yaşlarımı silmeye çalışıyordum. Yabancının önünde ağlayamıyordum çünkü. Onun beni böyle görmesini de istemiyordum. Netice de ben güçlü bir kızdım. Dağ kızı Aksaydım...
Akel gelmeden yaşlarımı silmiştim. Görmemişti bile. Yanıma çöküp endişeli bir şekilde "Aksa iyi misin? Bir şey oldu mu? Bileğin mi acıyor? İzin ver bakayım ben doktorum." Deyip bakacakken yavaşça ayağa kalkıp ağaçtan destek alıyordum. Ona sinirim halende geçmemişti. "Bırak beni! Yeter artık! Yardım etme bana!" "Aksa inadın sırası değil. Bırak bileğine bakayım. Kötü gözüküyor." Canım çok fazla acısa da ondan yardım almayacaktım. Doktor olsa dahi ondan bir şey istemiyordum artık. Onu doğru düzgün göremiyordum bile. Her yer karanlıktı sanki. Başım çok fazla dönüyordu. Bütün her şeyi içime atıp sakimce "Sağ ol, artık senin yardımlarına ihtiyacım yok!" deyip gidiyordum. Topallaya topallaya eve gitmeye çalışıyordum. Canım o kadar çok acıyordu ki dayanmakta zorluk çekiyordum. Yapabilirdim ama...
İzin vermiyordu gitmeme. Önüme geçip "Aksa inat etme. İzin ver yardım edeyim." Bir yandan acım bir yandan kalbim artık dayanamıyordum. Sert çıkışıyordum "Akel yeter! Bana yardım etme artık! Hayatımdan çık! Benim hayatım sensizde güzeldi! Ben sensizken de düşüyordum o zaman kendim kalkıyordum. Sana ihtiyacım yok benim. Rahat bırak. Karşıma... Karşıma çıkma artık!" Bayılmamak için kendimi zor tutuyordum. Yapabilirdim. "En azından doğru yolu bulana kadar karşıma çıkmayı bırak! Kurtarma beni! Beni bıra-" dememle bayılmam bir olmuştu. Yapamamıştım. Bu sefer dayanamamıştım. Her ne kadar güçlü de olsam bazen işe yaramıyordu işte. Beynim, kalbim, bileğim başım üst üste gelmişti. Dayanamamıştım...
Aradan saatler geçmişti. Halende baygındım. Zar zor gözümü acıyordum. Neredeyim ben? Etrafa baktığımda evimde olduğumu fark ettim. Evde değil ama dışarıdaydım. Hamağın üstünde yatıyordum. Üzerimde de pike vardı. Bunların hepsini Akel mi yapmıştı? O böyle davrandıkça kalbim daha çok acıyordu...
Aslan ve Kahraman yanımda, benim uyanmamı bekliyorlardı. Uyandığımı görünce sevinmişler. Ben uyanır uyanmaz Aslan ulumaya başlamıştı. Anlamamıştım. Aslana bakıp "Oğlum merak etme uyandım işte. Korkmayın, iyim ben. " Diyordum. Yavaşça doğrulmuştum. Ayağıma baktığım da ise sargı bezi ile sarılmıştı. Hafiflemişti acısı. Eskisinden iyiydi. Ayağıma bakarken yanındaki not dikkatimi çekti. Yavaşça uzanıp aldım. Meraklı bir şekilde okumaya başladım. "Ayağın iyi merak etme. Sadece incitmişsin. Buz koy fırsat buldukça. Üstüne basmamaya çalış. Çok zorlarsam bu sefer ileriye gidebilir durumu. Bayılmanda açlıktan olmuş. En kısa zamanda bir şey ye. Bir daha da kahvaltı yapmadan dolaşma." Resmen düpedüz beni düşünüyordu. Merak ediyordu. Doktor olduğu gerçekti ama galiba. Bütün dedikleri de doğruydu. Şekerimin düştüğünü bende biliyordum. "Dediğim gibi doktorum ben. En azından bu konuda güvenebilirsin bana. Diğer konularda da kendin bilirsin. Ama ben bana güvenmen için elimden ne geliyorsa yapacağım. İnandıracağım kendimi. Ama dediğin gibi artık karşına çıkmayacağım. Karşılaşsak bile arkamı dönüp geri döneceğim merak etme. Rahat olabilirsin bu konuda. Yüzümü bir daha görmeyeceksin! Karşına çıkıp seni üzmeyeceğim. Yaralansan bile yardım etmeyeceğim. Benden önce yaptığın gibi kendini kurtarabilirsin. Lütfen kendine dikkat et. Düşmemeye gayret et... Bir de ayağının üstüne çok basma... - Akel -"
Kötü bir insan değildi o. Kötü, o adamın adamı olsa bunları yapmazdı ki. En başından beri hayatımı kurtardı. Beni düşündü. Beni mutlu etmek için elinden geleni yaptı. Beni buraya kadar getirmişti. Rahat olayım diye evime sokmamış hamağa uzandırmıştı. Ayağıma bakmış, şifa olmuştu. Güvenimi kazanmak istiyordu. Çok güvenmek istiyordum ama korkuyordum işte. Ya yarı yolda bırakılırsam? Ya yalan söylerse? Beni babam terk ettiği andan beri kimseye güvenim yoktu ki. İnsanoğlu yalan söylemeden duramazdı ki. Ne yapacaktım ben? Ayağıma şifa olmuştu ama peki ya kalbim? Kalbimin acısı nasıl geçecekti?
Hava kararmaya başlıyordu. Yavaşça kalkıp topallayarak "Çocuklar yemeğiniz var. Bu gecelik idare eder sizi. Ben yatacağım. Sabah görüşürüz." Deyip içeri girdim. Canım halende açıyordu. Yavaşça mumları yakıp odama girdim. Aç değildim. Yemek yemeden yatacaktım. Hızlıca üstümü giyinip kendimi yatağa attım. İştahım yoktu ki yemek yiyeyim. O geldikten beri iştahım kesilmişti. Bu güven ya da güvensizlik meselesi değildi. Ben galiba ona sevdalanmaktan korkuyordum. Bu hislerin başka açıklaması olamazdı. Ben ki dağ kızı ilk kez bir şeyden kokuyordum. Âşık olmaktan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Kızı AKSA
Misterio / Suspenso" Babası tarafından terk edilen bir kız... İnsanlara güvenemeyen Dağ Kızı AKSA... Dağ'da ansızın karşısına çıkan Aşk, Aşk ile birlikte gelen GÜVEN... " Not: - Sürç-i lisan ettiysem affola...