AKSA 55 - BEN KENDİMİ KORURUM!

42 4 0
                                    


 Güneşin ışığıyla uyandım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

 Güneşin ışığıyla uyandım. Eski günlerdeki gibi, güneş kardeş uyandırmıştı beni. Çok rahat ve güzel uyumuştum. Hiç üşümeden, sımsıcak ve rahat. Uzun zamandır böyle derin ve deliksiz uyumamıştım. Uzun zamandır bu kadar uzun da uyumamıştım. Çok iyi gelmişti bana. O yanımdayken uykum bile güzel oluyordu. Kâbus görmeden uyanmıştım hatta. Onun sayesinde...

   Nasıl uyuduysam öyle kalktım. Hiç kıpırdamadan, hareket dahi etmeden. Öylece göğsüne yatmış uyumuştum. Öylece de uyanmıştım. Uyandığımda Akel'in çoktan uyandığını fark ettim. Erkenden uyanmış beni izliyordu. Şaşırmıştım. Çok değişik bir duyguydu... "Günaydın." "Günaydın" dedi gülümseyerek. "Ne zaman uyandın?" "Şimdi." "Seni rahatsız etmedim değil mi uyurken?" "Hayır. Tam tersine çok rahat bir şekilde uyudum senin yanında." "Ben de öyle." Dedim tebessüm ederek. Akel kalkıp pikeyi katlamaya başladı. "Hadi artık kalk bakalım uyuyan güzel. Bugün çok güzel ve uzun bir gün olacak bence." Akel'in dediğini anlamaya çalışıyordum. "Yine ne işler çeviriyorsun acaba." Dedim gülerek. Çocukların yemeklerini koyuyordum. "Ben bir kere iş çevirmem. Sözüm var neticede." "İnşallah öyle olur." Deyip çocukların sularını da koymuştum. "Nasıl güzel uyuyabildin mi?" "Çok güzel uydum. Uzun zamandır böyle uyuyamamıştım hatta." Gülümseyerek içeri geçti. Bende hızlıca ardından içeri girdim. Akel mutfağa geçip "Hadi bakalım. Sıra bizim kahvaltımızda." Şakacı günündeydi yine. Ama kahvaltıdan önce duşa girmek istiyordum. Dün olanlardan sonra yapma fırsatım olmamıştı. "Akel ilk önce ben hızlıca duş yapıp gelsem olur mu?" "Olur tabi. Sen gelene kadar da ben de hazırlamış olurum zaten." "Tamamdır." Deyip hemen odaya çıktım. Silahımı masanın üstüne koyup banyoya girdim. Aynaya her baktığımda o rüyayı hatırlıyordum. Onun için bakmamaya çalışarak hızlıca duş yapıp çıktım. Üstüme yine her zamanki gibi simsiyah kıyafetlerimi giyindim. Saçımı havluyla biraz kuruladıktan sonra hızlıca ördüm. Islakken saçımı ördükten sonraki halini çok seviyordum. Dümdüz olan saçlarım kıvırcık oluyordu. Tatlı bir şekilde. Kurutmadan, örüp son kez etrafa baktım. Silah kemerimi de belimi takmıştım. Artık hazırdım...

   Daha fazla zaman kaybetmeden aşağıya indim. Akel çoktan hazırlamış beni bekliyordu. "Çok mu beklettim?" "Hayır. Çayın demlenmesini bekliyordum zaten ben de." Deyip çayları doldurdu. Her ne kadar kahve aşığı da olsam kahvaltılarda bir bardak çay içiyordum. Tabi tek kaldığım zamanlar hariç. Kahvaltı masası çok güzel olmuştu. Ben tek yaşadığım için kendime böyle kahvaltı hazırlamıyordum. Tek başına tadı çıkmıyordu. Ama Akel ile en güzel kahvaltılarım oluyordu. Akel her şeyi koymuştu. 'Bir tek kuş sütü eksik' cümlemiz tam buraya uyuyordu. Hızlıca oturup "Çok güzel olmuş her şey. Ellerine sağlık." deyip yemeye başlamıştım. "Afiyet olsun Aksa. Bu daha başlangıç bugün." Bugünün ne önemi vardı. Halende anlamıyordum. Bir şeyle saklıyordu ama ne? İllaki meydana çıkacaktı. "Akel bugün ne var? Neden bugüne vurgu yapıyorsun?" Biraz heyecanlanmıştı o an. İlk kez Akel heyecanlanmıştı... "Bir şey demedin Akel?" dedim. Susmuştu çünkü. "Şey-" Derken telefon çaldı. Akel'in meşhur telefonu çalmıştı. Kaçmıştı resmen o konudan. Demek istemiyordu. Şimdilik üstelemiyordum. Konuyu kapatıp "İşte ben bu yüzden telefonları sevmiyorum." "Sakin ol bir." Deyip açtı. Konuşa konuşa dışarı çıkmıştı. İş konusu olmalıydı. Ben biraz fazla aç olduğumdan yemeye devam ediyordum.

   Akel'in konuşması bitmişti. Oturup yemek yemeye başladı. "Az önce sorduğun sorunun cevabı. Bugünün önemi, Asya'nın geri gelmesi." Şaşırmıştım. Asya neden geliyordu? Ve neden onun gelmesi bu kadar önemliydi? "Bir şey mi oldu? Neden geliyor? Sen mi çağırdın?" "Evet. Önlem almaya geliyor." "Ne önlemi Akel?" "Aksa biliyorsun ki tehdit altındayız. Asya da birkaç adamla gelip etrafı arayacaklar. Başka kötü adam var mı diye." "Koruma yani?" Demiştim sert bir şekilde. "Yani korumada diyebiliriz." "Akel ben kendimi korurum. Ne gerek vardı?" Sevmiyordum koruma filan. Kendimi koruyabilecek durumdaydım ben. Ne gerek vardı ki? "Önlem işte Aksa. Başta da dediğim gibi." Bir şey demeden kahvaltıma devam ediyordum. "Saçların bu arada çok güzel olmuş. Örgü yakışmış." Gülümsemiştim. Konuyu değiştirip, beni mutlu etmeye çalışıyordu. "Sağ ol. Ben de çok seviyorum. Hem örülü halini hem de sonraki kıvırcık halini." Deyip yemeğe devam ediyorum. Ama aklıma takılan soruyu sormadan duramadım. "Akel peki Asya'nın gelmesi mi bugünü önemli kılıyordu?" Anlamlı bir şekilde gülümsemişti. "Hayır. Getireceği şey önem taşıyor." "Ne getiriyor Akel?" Dedim sinirli ve şaşkınca. Artık merak ediyordum gerçekten de. "Aksa, sen hep böyle çok soru sorardın tamam ama bugün çok daha fazla soruyorsun. Sakin ol bir." Deyip kalkmıştı. "Nereye?" "Bugün soru sormanı yasaklayacağım artık." Sorularıma cevap vermeden kaçıyordu resmen. "Cevap verseydin bari." "Bir yere gitmiyorum Aksa. Bilgisayarımdan bir e-posta atmam gerek. İş ile ilgili yani." "Tamam. Peki." deyip ben de kalkmıştım. Sinirliydim ama belli etmiyordum. "Sen nereye?" Dedi bu sefer Akel. "Sofrayı kaldıracağım. İşim bittikten sonrada çocukların yanına giderim. Malum bu alanlardan dışına çıkamıyorum." Demiştim. Biraz ağır konuşmuştum galiba. İstemeden... "Bugün o alanları aşacağız Aksa. İnan bana." "Sen bugün neden bilmece gibi konuşuyorsun anlamadım ama. Hayırlısı bakalım." deyip masayı toplamaya başlamıştım.

    Sinirliydim ona. Sorduğum sorulara kaçamak cevap vermişti. Akel gerçekten de bugün garipti. Bir şey ima ediyordu ama ne? Bir türlü bulamadığım şey neydi? Benden sakladığı ve demediği şey ne?..

Dağ Kızı AKSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin