Her zaman ki gibi sabah 06.00 da uyanmıştım. Esneyip, doğruldum. Ayağım iyiydi bugün. Ne yaptıysa iyileştirmişti. O bana iyi geliyordu...
Bugün nasıl geçecekti acaba? Her günüm ayrı aksiyonlu geçiyordu artık. Heyecan olmayan bu dağlara heyecan gelmişti. Yavaşça kalkıp camdan güneşe baktım. Yine her zamanki işini yapıyordu. Çok güzel parlıyordu. Çok güzel bir gün olması için elimden geleni yapacaktım. Sakindim bugün. Sağlam kafa ile düşünecektim. Her şeyi düşünüp taşınacaktım. Bugün bir sonuca varacaktım. Varmam lazımdı. Beynimi yiyip bitiren düşünceleri sonlandıracaktım...
İlk iş elimi yüzümü yıkayıp kıyafetlerimi giyindim. Silahı mı takıp hançerimi de takacaktım ki bulamıyordum. Her yere bakmıştım ama yoktu. Aşağıdadır diye düşündüm. Mumları söndürüp aşağı indim. Her bir yere bakıyordum ama yoktu belki de dışarıda unutmuştum. Dışarıya çıkmadan önce bu sefer kahvaltımı hazırlayacaktım. Hızlıca bir kaç bir şey hazırlayıp tepsiye koydum. Biraz kuruyemiş de koydum. Onlar beni tok tutacaktı. Artık dışarıda yemek için hazırdım. Topallayarak dışarı çıktım. Çıkar çıkmaz Aslan ile Kahraman havlamaya başladı. Elimdeki tepsiyi bırakıp onların yanına gittim "Oğullarım günaydın. Nasılsınız bakalım?" deyip başlarını okşuyordum. Aslan ayağıma bakıyordu. Onları da meraklandırmıştım. "İyim oğlum. Daha iyiyim. Üstüne basmamaya çalışıyorum." dedim. Sevinmişti. Kendimden önce yavaşça onların yemeklerini verip sonra sıra bana gelmişti. Hamağa oturup kendi kahvaltımı yapmaya başlıyordum. Aklıma yine hançerim geldi Aslan ile Kahraman'a sordum "Oğullarım siz benim hançerimi gördünüz mü? Gördüyseniz eğer beni ona götürün. Görmediyseniz havlayın" havlamışlardı. Görmemişlerdi. Burada da değildi o halde. Neredeydi bu hançer. En değerlimden hediyeydi o bana. Kaybedemezdim. Merak ediyordum. Onu çok sevdiğim için bulmak istiyordum. "Peki, dün beni gördüğünüzde üzerimde miydi? Üzerimde değilse pati uzatın." uzatmışlardı. Demek ki koşarken bir yerde düşürmüştüm. Kahvaltı yaptıkça aklıma geliyordu. Çukura düştüğüm zaman büyük ihtimalle o da düşmüştü. Kahvaltımı ve işlerimi yaptıktan sonra bulmaya gidecek tim mutlaka. Onu orada bırakmazdım.
Hızlıca kahvaltımı yapmış hatta topallayarak işlerimi de bitirmiştim. Artık sıra hançerime gelmişti. Evden kameramı ve dürbünümü yanıma alıp dışarı çıktım. Aslan ila Kahramana "Oğullarım ben hançerimi bulmaya gideceğim. Siz burada kalın. Bir şey olursa haber verirsiniz." deyip topallayarak gidiyordum. Mutlaka bulmalıydım. Yoksa ne yapacaktım ben?
Bir yandan ararken bir yandan da gördüğüm çiçeklere, ağaçlara ve hayvanlara resim çekiyordum. Resim çekmeyi çok seviyordum. Hatıra olarak bende kalıyordu. Onlar gitse de o resimler bende kalıyordu. Yavaş yavaş yürüdüğüm için bir türlü düştüğüm çukura ulaşamamıştım. Dürbünle çukur arıyordum. Bulmuştum da. Hemen oraya gittim. Dikkatli bir şekilde çukura bakınca daha iyi anlıyordum. İnsan yapımıydı bu. Biri kazmıştı. Ama kim ne diye dağın ortasını bu kadar büyük çukur kazardı ki? Burada benden başka kimler vardı? Dikkatimi toplayıp hançerimi arıyordum. Ama bulamıyordum. Çukurun içinde de yoktu. Üzülmüştüm. O bana annemden hatıraydı. Pes etmeyecektim ama. Etrafa bakmaya devam ederken bulmuştum. Mutlulukla hemen elime aldım "Canım hançerim. Bırakma bir daha beni." Deyip hızlıca kemerime taktım.
Sesler geliyordu. Hançeri çıkartıp sakince sese doğru gittim. Yirmi dakika yürüdükten sonra sese ulaşmıştım. O an Akel'i gördüm. Hemen ağacın arkasına saklandım. Beni görmemeliydi. Aramızda on metre vardı. Ağacın arkasında saklanmış bir şekilde onlara bakıyordum. Güzellik ile dertleşiyordu. Gerçekten evi çukurun yanındaymış. Doğru söylüyormuş bana. Ona haksızlık yapmıştım. Belki de bütün hepsi doğruydu. Ona bakarken Güzellik beni gördü. Hızlıca ona bakıp sesiz ol hareketi yaptım, anlamıştı. Çok zekiydi çok... Gülümsüyordu. Daha fazla burada duramazdım yoksa ifşa olacaktım. Dönüp gidecekken Akel "Ah Güzellik ah. Nasıl oldu da sevdalandık biz böyle. Ama tam bana göreydi. Cesur, inatçı, pes etmeyen ruhlu, korkusuz, dürüst, iyi dövüşen... Güzellik senin baban bir dağ kızına sevdalandı. Öyle ki işi çok zor. Daha bana güvenmiyor bile. İnanmıyor bana. Oysaki yalan söylemiyordum. Çok yara almış küçükken belli. Aynı bizimki gibi. Onun o gece siyahi gözleri büyüledi beni." Bana âşık. Beni sevmiş. Ne yapacaktım şimdi ben? Dedikleri doğru mu, yanlış mı bilmeden ne yapacaktım? Kalbim çok hızlı atıyordu. İşim daha da zorlaşmıştı...
Konuşmaya devam ediyordu. "Acaba şimdi nasıldır Güzellik. Ayağı iyi midir? Canı yanıyor mudur? İnşallah ayağının üstüne basmıyordur Güzellik. O kadar çok inatçı ki kesin basıyordur. Dinlememiştir beni." İstemsizce gülümsüyordum. Kıza zamanda beni çözmüştü. Dediği gibiydi. Dinlememiştim. Basmakla kalmayıp tüm işlerimi yapıp buraya kadar gelmiştim. Bu sefer bir tık yüksek ses ile "Akel kendine gel. Saçma sapan şeyler düşünüyorsun. O bir yabancı. Ve öyle de kalacak. Düşünme artık onu. O seni istemezken, o sana güvenmezken senin yaptığın hiç doğru değil. Ama yapamıyorum. Düşünmekten alı koyamıyorum kendimi. Sevmeyecek seni ama. İstemiyor seni. Bırak peşini Akel. Bırak ki mutlu olsun. O yüzü hep gülsün." deyip gökyüzüne bakıyordu. Gökyüzüne bakarken "Hayaller her dualara emanettir. Bir gün kabul olur..." demişti. O cümlesi beynime kazınmıştı. Beni gerçekten de seviyordu ama o duyguyu bastırmaya çalışıyordu. Bende mi öyle yapıyordum? Anlamadan bende mi bastırıyordum? Ama ben güvenmiyordum ki...
Gökyüzüne bakarken çok hoş durmuştu. İstemsizce kamera ile fotoğrafını çektim. Öyle ki Güzellik ve ikisini çektim. Artık bende kalacaktı. Nereye giderse gitsin benimle olacaktı... Saçmalıyordum resmen. Böyle bir şey olamazdı. Asla! "Aksa kendine gel. Ya şimdi seni görse ne yapacaksın? Hemen geri dön, hemen!" içimden kendime kızdıktan sonra kendime gelmiştim. Saçmalıyordum. Hızlı adımlarla topallayarak dönmeye çalışıyordum.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağ Kızı AKSA
Misteri / Thriller" Babası tarafından terk edilen bir kız... İnsanlara güvenemeyen Dağ Kızı AKSA... Dağ'da ansızın karşısına çıkan Aşk, Aşk ile birlikte gelen GÜVEN... " Not: - Sürç-i lisan ettiysem affola...