AKSA 51 - ACISIYLA TATLISIYLA BİTTİ

56 4 0
                                    


    Eve gelmiştik

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

    Eve gelmiştik. İçeri girip biraz oturdum. Akel su getirmişti. "Teşekkür ederim." "Biraz daha iyi misin şimdi?" gülümsemiştim. Yüzüm gülse de içim kan ağlıyordu. Olanlar, yaşadıklarım kolay değildi ki... "İşte onu hiç bilmiyorum Akel." Deyip odaya çıktım. Akel de arkamdan bavulu getirdi odaya. "Yardımın için sağ ol." "Aksa benim şimdi gitmem gerek. Olanları halledeyim. Evden çıkma olur mu? Dediğim gibi burası güvenli, merak etme. Bir şey olursa hemen gelirim. Çocuklar kapının önünde. Onlar da korur seni. Ben de geri dönüp işleri halledeyim. Hemen gelirim. Merak etme." Deyip gidiyordu. Giderken durup "Ha bu arada sana hediye ettiğim hançeri müzelik vermedim sana. Kendini koru diye verdim. Ona göre." Gülümsemiştim. Bu halde bile beni güldürmeye bir şey buluyordu. "Tamam, merak etme. Kendimi korumak için kullanırım. Hadi sen git. Merak etme burayı." dediğim gibi gitmişti. Belli etmese de benden çok üzülüp, her şeyi düşünüyordu. Atlatacaktık ama bu günleri de. Ya çok güzel günler, ya da çok kötü günler bizi bekliyordu...

    Kafamı toplayıp hızlıca kıyafetleri dolaba yerleştirdim. Misafir odası artık benim odam olmuştu. Laptopum ve kameramı da en özele yere koyup oturdum. Kolumu fazla yormuştum galiba. Dinlemem gerekiyordu belki de artık. Aşağıya inip mutfağa girdim. Kendime kahve yapıp kendime gelecektim lakin kahveyi bir türlü bulamamıştım. Hiçbir yerde yoktu. Sinirlenip bırakıp dışarı çıktım. Çocuklar ile konuşmak iyi gelecekti bana. "Çocuklar. Keyfiniz yerinde mi? Söyleyin bakalım bir sorun var mı?" Ses olmadığına göre yoktu. Kaplarına bakınca yemeklerin bittiğini gördüm. Hemen yemeklerini ve sularını koydum. Çok açıkmış olmalıydılar ki hemen yediler. "Siz çok mu acıktınız böyle? Neden demediniz çocuklar?" Çimenlere oturup onlarla konuşmaya başladım. "Gerçi siz de haklısınız. Bana demeye fırsatınız olmadı değil mi? Bu sıralar kötüyüm biraz çocuklar. Affedin lütfen. Hem ruhen hem de bedenen çökmüş durumdayım. Eski günlerimi düşünüyorum da ne kadar da sakinmiş. Dağı dolaşıp hayvanlara fotoğraf çekiyormuşum. Meyveler topluyormuşum. Sizinle ve..." Durdum o an. Gözlerim doluyordu yine...

    Gücümü toplayıp konuşmaya devam ettim. " Arkadaşlarınızla ilgileniyormuşum... Ama şimdi çocuklar, bir günümüz sakin geçmiyor. Hep çatışma içindeyiz. Bu beni yoran şey değil aslında. Ben seviyorum çatışmaları ama sevdiklerimin zarar görmesi beni yoruyor işte. Evet, doğayı seviyorum. Bu mis gibi toprak kokusuna da bayılıyorum ama o toprak sevdiklerini alınca kötü oluyor. Zaten sevdiklerimi aldığı için güzel kokuyor değil mi. Sevdiklerimin kokusu var çünkü toprakta... Çocuklar hem hatırlıyor musunuz eskiden bir hayalim vardı. Dünyayı gezmek. Ama bunu dağları gezerek yapmak ve hiç şehre inmemek. Annem ile gezmek istiyordum ama nasip olmadı. Ama belli ki zaten hayalim hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Gerçi şimdi hayalim bütün sıkıntıların bitmesi ve huzur içinde yaşamamız. Bir de aile olmamız." Ortam çok duygusal olmuştu. Gülerek "Her ne kadar Akel ile barışsak da halende bana bir teklif gelmedi. Bence beni oyalıyor. Ama dediğim gibi önceliğimiz bu kötü adamlardan kurtulmak. Mutlu, mesut yaşamak. Başınızı şişirdim değil mi ben. Haklısınız gidiyim en iyisi. Normalde kahve yapmak için gelmiştim aşağı ama kahveyi bulamayınca sizinle konuşayım dedim. Hadi siz yiyin yemeğinizi ben de içeri gireyim." deyip içeri girerken Akel'i gördüm karşımda. "Sen ne zaman geldin? " Dedim çünkü dediklerimi duymasını istemezdim. "Şimdi geldim. Bir şey mi oldu? " Demişti gülümseyerek. Şükür ki dediklerimi duymamıştı. Hemen konuyu değiştirmeye başlamıştım. "Yok, hayır. Ben de içeri giriyordum. Biraz kafa dağıttıktan sonra yemek hazırlarım için. Olanlardan yemek yeme fırsatımız olmadı. Gerçi ben aç değilim ama yememiz lazım. Güç toplamak için. Uygun mu senin için? " Gülümseyerek "Rahat olabilirsin Aksa. Burası senin de evin sayılır. Hem uygun. Ama sen dinlen ben yaparım." "Şimdilik biraz dinlenebilirim ama akşam yemeğini ben yapacağım." Deyip içeri girdim.

    Odama çıkıp laptop ile resimlere bakıyordum. Eskilere dalıp gitmiştim... Gözlerim ister istemez dolmuştu. İneklerim, tavuklarım onların fotoğraflarını da bakmıştım. Ben gerçekten de eski günleri özlemiştim. Ama bu günler, bu yılları da unutmak istemezdim. Hayat karşıma zorluklar çıkarmış olsa da en sonunda karşıma aşkımı da çıkarmıştı. Bilgisayarı kapatıp masanın üstünden peçete aldım, gözlerimi siliyordum. O sırada Akel kapıyı tıklattı "Aksa girebilir miyim?" Peçeteyle iyice gözlerimi silmiştim. Anlamasını istemiyordum. "Evet Akel. Girebilirsin." Akel girdiğinde aşağıdan yemek kokusu geliyordu. Hafif sinirli bir şekilde "Akel beni beklemeden yemek mi yaptın? Ben yapacaktım ama?" Gerçekten kızmıştım. Yemek yapmak istiyordum lakin Akel yapmıştı bile. Hiç sözümü dinlenmiyordu. "Merak etme Aksa sadece çorba yaptım. Şimdide seni çağırmak için geldim zaten." "Ah şükür. Sevindim. Dedim acaba bu evde neden sözüm dinlenmiyor." Anlamlı bir şekilde "Merak etme Aksa. Senin bu evde çok sözün dinlenecek." Anlamıştım ne demek istediğini. Ben de laf sokuyordum çaktırmadan. "Ohoo, o zaman gelene kadar... Yaşlı halim de mi söz geçireceğim." İkimizde gülüyorduk. Her ne kadar mutsuz olsak da mutlu olmayı da biliyorduk... "Bana sorarsan o günler çok yakında. Bir bakmışsın eşimsin." Daha fazla dayanamayıp yine kızarmaya başlamıştım. Utanıyordum ister istemez. Konuyu değiştiriyordum. "Ben acıktım, hadi yemek yapalım." Deyip aşağıya indim...

   Çorbanın kapağını açıp baktım. Çok güzel kokuyordu. Akel yanıma gelip "Ne oldu şef, çorba olmamış mı?" "Şaşırtıcı bir şekilde çok güzel olmuş çırak." Gülüyorduk dediğime. "Ben çocuklara bakıp geleyim. Sularını vereyim. O zaman başlayalım akşam yemeğine olur mu?" "Olur. Ben de o sırada görüşme yapıp geleyim." "Ah ne kadar meşgul bu mafya." Deyip kapıyı açmıştım... Çocukların keyfi yerindeydi. Yanlarına oturup biraz daha başlarını şişirtiyordum. "Çocuklar babanız çok meşgul bir adam. Bence yol yakınken dönelim bu işten ne dersiniz." Gülüyordum. Çocuklar başımda toplanıp sanki 'hayır' der gibi bana kızıyorlardı. "Canım şaka yaptım. Tamam, meşgul olabilir ama ona yakışıyor. Ne de olsa mafya." Sevinçli bir şekilde havlıyorlardı. "Siz de mutlusunuz değil mi. Ben de çok mutluyum. Aramızda kalsın onu tanımakta hatta ona âşık olmakta çok iyi yapmışım. Zaten sevilmeyecek gibi değil ki. Boy desen var. Haki 1.87 gibi. Tamam, ben de kısa değilim. 1.70 boyum ama yine de uzun benden. Yakışıklılığını demiyorum bile." Derken saçmaladığımı fark ettim. "Çocuklar siz de beni dinliyorsunuz ya. Saçmaladım resmen. Hadi geçin dinlenin. Ben de yemek yapayım. Size bakmaya geldim saçmaladım. Bence Akel'in gece yaptığı sakinleştiricinin içinde bir şey vardı. Bugün çok konuşuyorum..." deyip kalktım.

    Kapıyı açtığımda, arkama baktığımda Akel vardı. Her şeyi duydu diye endişelenmiştim yine. "Her şeyi duydun mu sen?" "Birazını." Deyip mutfağa geçiyordu. Ben de onu takip ediyordum. Bu sefer her şeyi duymuştu... "Ya ne demek birazını? Ne kadar duydun desene." Eline önlük alıp önüne bağladı. "Hm şöyle ki. Bir kere benim boyum 1.87 değil 1.90. Üç santimetreyi lütfen atma. Çok önemli benim için." O an utanmıştım işte. Çünkü devamında bayağı bir saçmalamıştım. "Of ya. Neden dinliyorsun ki bizi?" Eline bir önlük daha alıp bana takıyordu. "Kulak misafiri oldum diyelim." "Gıcık mafya." Gülüyordu. "Aksa kıpırdama bağlayamıyorum." "Kıpırdamıyordum." dedim utangaç bir şekilde... Bağladıktan sonra şef şapkasını çıkarttı. "Yalnız gerçekten şef şapkan varmış." Derken şapkayı bana takmıştı. Şapkayı alıp "Bana takman onur verdi Akel, lakin belli ki burada şef ben değil sensin. Onun için bu şapka sana." Deyip ona takmaya çalışıyorum lakin çok uzanamıyordum. "Biraz eğilir misin?" Dediğim an eğilmek yerine ayaklarını kaldırıp daha da uzun olmuştu. Ben de ayaklarımı kaldırıp yetişmeye çalışıyordum. Şapkayı zor da olsa takmıştım lakin dengemi kuramayıp düşüyordum ki tutmuştu son anda. Yine kurtarmıştı... Kızarmaya başlamadan hemen doğrulmuştum. "Hadi başlayalım artık." Deyip yemeklere başlamıştık. Konuyu hızlıca dağıtmıştım. "Bu arada menüde ne var?" "Pizza diye düşündüm. Bir de yanına salata." "Menü çok güzel. Bir İtalyalının elinden pizza yemek, düşünmesi bile daha çok acıktırdı beni. Hadi başlayalım. Ben pizzanın hamurunu yoğurayım." "O zaman şanslısın. Çünkü bana sorarsan, daha çok pizza yiyeceksin. Tamam, o zaman ben de malzemeleri hazırlayayım." Deyip başlamıştık. Akel malzemeleri güzelce doğruydu. Ben de hamurunu bütün gücümle yoğuruyordum...

    Her şey hazırdı. Sadece pizza hamurunu açmak kalmıştı. Akel "Sen git biraz dinlen bakalım. Hem kolunu da yorma. Zaten her şeyi yaptık. Bir tek pizzaları fırına vermek kaldı. Hadi." "Ama Akel..." Beni susturup "İtiraz istemiyorum. Had!" Bu sefer ikna edememiştim. "Peki..."Deyip dışarı çıktım. "Çocuklar görüşmeyeli nasılsınız bakalım?" Diyordum ama çocuklar benden artık bıkmış olmalı ki cevap vermiyorlardı. "Anlaşıldı. Sizin de havanız yok bu gece. Tamam bakalım." Deyip hamağa oturdum. Gökyüzüne bakmaya başladım. Hava kararıyordu. Güneş batmak üzereydi. Bir gün daha bitmişti. Acısıyla, tatlısıyla... 

Dağ Kızı AKSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin