4. BÖLÜM: "MEKAN"

735K 35.6K 53.7K
                                    

Bu hikaye DOKUZ YAYINLARI farkı ile kitap haline getirileceği için bölümlerin tamamı eski, yazım zayıf, kurgu güçsüz. Şu an kurgu güçlenmiş bir şekilde yeniden yazım aşamasında, yakında kitaplaşacak. Kitap tamamen yeni bölümlerden oluşacak. Pandemiden dolayı yazıma ara vermiştim, şu an son hız devam ediyorum. Yakında raflardaki yerini alacak. Final bölümü Wattpad üzerinde yayımlanmadı. Bu kısa bilgiyi veriyorum çünkü bazı arkadaşlarımız anlayamamış. Keyifli okumalar!

Bölüm Şarkıları:

Jaymes Young - I'll Be Good
Jaymes Young - One Last Time

4. BÖLÜM: "MEKAN"

Tarçın kokusu.

Olduğum konumdan öylesine memnundum ki, beni saran koca bir pelüş oyuncak ayının kollarında, beş altı yaşlarını yaşayan küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Pelüş ayıya biraz daha sokuldum, o da bana sokuldu; oyuncak ayım nefes alıp veriyordu ve damarlarının içinde akan kanın sesini duyabiliyordum.

Güvenliydi.

Farklı bir gezegende soluk almaya çalışıyormuşum gibi hissediyordum. Ciğerlerime yabancı bir hava doluyor, aldığım o yabancı nefes yavaşça içimi geziyor, gezegenin kokusu burnumu gıdıklıyordu.

Gözlerimi açmaya çalıştım ama kirpiklerim birbirine geçmiş, sanki her bir tel birbirine sarılarak bir gemici düğümü oluşturmuştu. Huysuz bir homurtu çıkartım. Kirpiklerim geri çekilen yılanlar gibi birbirlerinden uzaklaşırken gözlerimi araladım. Odağıma düşen ilk şey çıplak bir göğüs olmuştu. Kaslı, terli ve bronz bir göğüs...

Tarçın ve kahvenin birbirine giren kokusunu alabiliyordum. Kalbim kan yerine adrenalin pompalıyordu. Yüzüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken, Efken'in göğsünde yattığımı nihayet idrak edebilmiştim.

Kokusu çok tazeydi.

Kendimi geri çekmem gerektiğinin farkındaydım ama belime bir yılan gibi sardığı kolları buna engel oluyordu. Kalbimdeki o baskı, damarlarımı patlatacakmış gibi zorluyordu. Kalbimin atarken çıkardığı gürültü odanın içinde zonkluyordu sanki.

Bir an içinde olduğumuz bu durum o kadar doğal geldi ki, aynanın önüne geçip kendimi tokatlamak istedim.

Parmakları tıpkı tenimi delip geçmek istiyor gibi sıkı tutuyordu belimi. Bırakırsa kaybolacakmışım gibi, dökülüp yok olacakmışım, bir buz tanesi gibi onun yanan ellerinde eriyip şeffaflaşacakmışım gibi...

"Şşh," diye mırıldandım, sesim titriyordu. Çekici kokusu başımı döndürmüştü. "Şşh, uyan!"

Gök, sanki ikiye ayrılıyormuş gibi gümbürdedi. İçimde yükselen o korkuyla burnumu onun göğsüne gömdüm. Bu, tamamen benim isteğim dışında gerçekleşmiş bir hareketti. Aniden burnumu göğsüne gömdüğüm için irkilerek parmaklarını daha da derine bastırdı ve boşta duran eliyle elimi yakalayarak sıktı. Sanırım onu uyandırabilmiştim.

Kafamı yavaşça kaldırdım, çenem göğsü boyunca sürtündü ve onun gözlerinin içine baktım. Göğsü, körük gibi inip kalkıyordu ve ateş mavisi gözleri iri iri açılmıştı.

"Sen göğsümde ne yapıyorsun?" diye sordu dehşet içinde. Göğsü hâlâ hızla inip kalkıyordu.

Ona düz düz baktım ama öyle gergin hissediyordum ki...

"Geçerken bir uğrayayım dedim," diye mırıldandım kendi tarafıma yatarken. "Ne bileyim? Gözlerimi açtığımda göğsünde yatıyordum. Ben çok meraklıyım sanki senin göğsüne." Yataktan doğrulduktan birkaç dakika sonra ayağa kalktı ve şakaklarını ovaladı. Gergin görünüyordu. Saat sabaha karşı beş ya da altı olmalıydı çünkü pencereden içeri sızan ışık dingin ve cansızdı.

İÇİNDE BİR SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin