35. BÖLÜM: "KELEPÇE"

2.3M 33.7K 174K
                                        

Bölüm Şarkısı: Chrysta Bell - Swing With Me

35. BÖLÜM: "KELEPÇE"

Mantığımın üstünden mavi bir kuş kanatlandı, çırptığı her bir kanat kelimelerimde yankılandı.

Alt dudağımı kemirerek, bir süre yalnızca tepemdeki tavanı inceledim. Sert hatlara sahipti, ortadaki avize çok gösterişli değildi ama Efken'in seçeceği tarz da bir şey de değildi. Kalbimin göğsüme geçirdiği tekmeleri hazmetmeye çalışırken, dudaklarımı misina ipiyle dikmek istiyordum.

Ona ait olmak istediğimi dile getirmiştim. Bunu yapmıştım. Onunsa bedeni kaskatı kesilmişti ama hiçbir şey söylememişti de. Amacının beni utandırmamak olduğunu biliyordum, bir anlık yoğunlukla söylediğimi düşündüğünden de bir o kadar emindim.

"Ne bok yedim ben?" diye söylendim kendi kendime, ama bunu gerçekten istediğim için söylemiştim. Bu belki de; onu kaybetme korkusuydu. O tuhaf kâbusun kalıntılarını zihnimden silemiyordum, göz kapaklarıma yapışmıştı sanki.

Dizlerimi göğüslerime kadar çektim ve küçük bir top boyutuna ulaştım. Yüzümün bir kısmını yastığa gömerek, acıyla inledim. Kafamın içinde dönüp duran birçok olay döngüsü vardı ama en net ve belirgini Efken'le ilgili gördüğüm kâbusun gerçekçi varlığıydı. Sanki zihnimde bir köşeye sinmiş, gözlerini dikmiş beni izliyordu.

Banyonun duvarlarında yükselen yoğun su sesini dinliyordum; su mucizevi bir şekilde onun tapılası bedenine çarpıyor, onu asla kir olarak adlandıramayacağım şeylerden arındırıyordu. Yanaklarıma doluşan kanın sert varlığını hissettim, bir an için onu suyun altında düşlemiştim ve bu kalbimin atışlarının hızlanmasına, nefesimin kesikleşmesine neden olmuştu.

İki mantığımın da yol ayrımında dikilmiş, gitmem gereken yeri seçmeye çalışıyordum. Mahinev'in mantığı boyunduruğuna girebilir, bu saçma sapan hisleri bastırabilirdim. Ya da Medusa'nın mantığına boyun eğer, Efken'in istediği kişi olurdum. Belki de ikisini de dinlemez, kendime yeni bir mantık inşa ederdim.

Pazartesi günü Efken'in doğum günüydü, ona bir hediye alabileceğimi sanmıyordum çünkü nefes almama dâhi izin vermiyorken, dışarıda onun için hediye seçmeme asla müsemma göstermezdi. Yavaşça yattığım yerden doğruldum ve gardırobun kapağını kaydırarak açtım, saçlarımın dalgalı uçları neredeyse karnıma kadar geliyordu. Ne zaman bu kadar uzamıştı, hiçbir fikrim yoktu. Gardırobun içinden gümüşi renkte bir yarım kollu tişört, siyah penye bir şort çıkarttıktan sonra, gece mavisi rengindeki iç çamaşırlarını da çıkardım ve hızlıca üstümü değiştirdim.

Evin içi çok soğuk değildi, ısıtıcıların çalışıp çalışmadığını bilmiyordum ama ev sıcak da değildi. Yarım kollu tişört en doğru seçimdi, ne terleyecektim ne de üşüyecektim. Uzun saçlarımı gümüşi renkteki bol tişörtün içinden çıkarıp, omuzlarımdan aşağıya serbest bıraktım. Kalın buklelerim doğaldı, yataktan yeni kalkmış dağınıklığına sahip saçlarıma yüzümü buruşturarak baktım. Siyah saçlarımı seviyordum, sanırım kendimde en çok saçlarımı seviyordum.

Tırnaklarım uzamıştı, ama hoş görünüyordu. Uzun tırnağı her zaman severdim ama annem kesmem için sık sık tembihlerdi, bir an annemi hatırladığım için buruk bir tatla dolup taştığımı hissettim, ardından gözlerim Efken'in varlığını aradı. Aynı evin içindeyken bile özlediğimi fark ettim, bu saçma his genzimi yaktı.

Çıplak ayaklarım parkeye bastıkça kızarıyor, topuklarım pembeleşiyordu. Yavaşça odadan çıktım ve dar koridorda yürüyerek salona yöneldim, dar koridorun sonunda bir pencere vardı, içeriye boğuk mavi bir ışık süzülüyordu. Güneş uzunca bir zamandır yüzünü göstermediği gibi, boğuk mavi rengindeki gökyüzü hayatımda kalıcı bir iz bırakmayı çoktan başarmıştı.

İÇİNDE BİR SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin