Purple Poison

2K 249 48
                                    

Hızlı kalem darbeleriyle bir ok daha çizip başka bir Chitauri askerini öldürdüğümde savaşın başlamasının üzerinden neredeyse yarım saat geçmişti. Bu yarım saat boyunca aynı işlemleri tekrarlayıp onlarca Chitauri askeri öldürmüştüm.

Şuan için savaşta bizim bir üstünlüğümüzün olduğunu söyleyebilirdim. Özellikle Carol Danvers, Thanos'un uzay gemisinin içinden geçince aşağıya inen başka düşman askeri olmamıştı ve zaten aşağıda olan Chitauri askerlerinden ise çok azı hala ayaktaydı. Var olan Yenilmezler ekibine bugün yardıma gelen diğer kişiler sayesinde hızlı ilerleme kaydediyorduk.

Ekranda Yelena'ya arkasından saldırmak üzere olan Chitauri askeri belirdiğinde yere saplı uzun bir mızrak çizdim. Mızrak son ana kadar oluşmadığı için koşan Chitauri askeri mızrak oluştuğunda resmen mızrağın üstüne atlayarak can vermişti.

Başka bir Chitauri askerine yönelmeden önce kısa bir süre oturduğum sandalyede arkama yaslanıp sağ elimle boynumu ovaladım. Bu sırada ise gözlerimi odanın içerisinde gezdiriyordum. Ajanların çoğu acil bir durumda kullanabileceğimiz tek çıkış yolu olan koridorda dağılmış ve güvenliği sağlıyordu. İçeride benim dışımda dört kişi vardı. Phil Coulson savaş başladığından beri camın önündeydi ve arada kısık sesli tezahüratlar yaptığını duyabiliyordum. Fitz ve Simmons ise hemen yanımda kullandığım sistemin nasıl işlediğine dair teoriler üretiyorlardı. Odanın içerisinde sürekli hareket halinde olan Daisy Johnson ise sıkılmış görünüyordu. Şu anda diğerleri ile aşağıda savaşmayı burada olmaya tercih edeceğinden emindim.

Daisy gözlerimin onun üzerinde olduğunu fark edince durdu ve ardından yanıma yaklaştı. Bilgisayarın ekranını işaret etti. "Bir şeyleri çizerek oluşturabildiğine göre silip yok edebiliyor da olmalısın." Yavaşça başımı sallayarak onu onayladım. Bu sırada Fitz ve Simmons sessizleşmiş ve dikkatlerini bizim üzerimize vermişti. "O halde neden sadece onları silmiyorsun ki?"

Sorduğu soruya karşılık derin bir nefes aldım. "Buraya ilk geldiğim zamanlarda tek amacım eve dönüş yolu bulmaktı. Her şeyi çizerek hallediyordum. Dış dünya ile bağlantımı tamamen kesmiştim. Hatta çöp atmaya bile gitmiyordum." O zamanlar ne kadar depresif olduğumu hatırladım. "Bir süre sonra, o sıralar kullandığım ev tam bir çöp yuvasına dönmüştü. Ben de hepsini silip o çöplerden kurtulmaya karar verdim." Kısa bir süre sessizleşip beni ilgiyle dinleyen üçünün üzerinde gözlerimi gezdirdim. "İyi sonuçlanmadı."

"Nasıl yani?" Daisy'nin hızla sorduğu soruya nasıl cevap vereceğimi düşündüm bir süre. Daha sonra cevabı olabildiğince basit tutmaya karar verdim. "Çöpleri sildiğim yerde bir tür yırtık oluştu. Yırtığın diğer tarafının nereye açıldığını bilmiyorum ama o zamanlar en kötü ihtimali düşünerek orayı eski haline getirmeye çalıştım. Orayı eski haline getirmek neredeyse bir haftamı aldı."

Fizt parmağını şıklattı. "Tabi ya! Lomonosov-Lavoisier kanunu." Daisy, Fitz'in neyden bahsettiğini anlamayarak ona baktı. Fitz hızla konuşmaya başladı. "Kütlenin korunumu yasası. Kapalı bir sistemde var olan-"

"Fitz." Daisy, onun sözünü kesip hafifçe gülümsedi. "Bir şeyleri sildiğinde garip yırtıkların oluştuğunu bilmem yeterli." Daisy bunu söyledikten sonra odadan çıkıp koridordaki ajanların arasına katıldı.

"O halde..." Fitz kendi kendine konuştuğunda bakışlarım ona döndü. Bir süre sessiz kalıp eliyle çenesini ovaladı. Daha sonra bakışları bana döndü. "O halde çizdiğin şeyleri yoktan var etmiyorsundur. Çizimi oluşturduğun yerdeki atomları yeniden yapılandırıyor olmalısın." Simmons aklına takılan bir noktayı sordu. "Peki ya Pietro Maximoff? Onu hayata geri nasıl getirdi?"

Onlar kendi aralarında beyin fırtınası yaparlarken konuştuklarına yetişemediğimi ve çoğu yeri anlamadığımı fark edince yeniden bilgisayara döndüm. Birkaç dakika boyunca ok, bıçak, mızrak gibi çeşitli silahlar çizerek Chitauri askerlerini öldürdüm.

Koridordan gelen silah sesleri odayı doldurduğunda Fitz ve Simmons aynı anda susup benim gibi bakışlarını kapalı olan kapıya çevirdiler. Camın önünde olan Coulson belindeki silahı çıkarıp hızla kapıya doğru ilerledi ve kapıyı hafifçe aralayıp koridora baktı. Birkaç saniyenin ardından kapıyı geri kapatıp bana döndü. "Eşyalarını topla. Seni buradan çıkarmamız gerek." Başımı sallayarak onu onayladım. "Fitz-Simmons siz de ona eşlik edeceksiniz." Onlar da aynı benim gibi Coulson'ı onayladı.

Hızlı hareket etmek adına bilgisayarı geride bırakıp sadece belleği alarak diğerleriyle birlikte dışarı çıktım. Ajanlar, Chitauri askerleri ile savaşırken kısa bir süre o kalabalığın içinde Proxima Midnight ile göz göze geldim. Adımlarını bize yönlendirdiğini fark edince dudaklarımın arasından bir küfür kaçmasına engel olamadım. Neyse ki Daisy oluşturduğu sismik dalgalarla onu geriye doğru fırlattı ve bize biraz zaman kazandırdı. Coulson diğer ajanların arasına katılıp önüne çıkan Chitauri askerini vururken Fitz, Simmons ve ben koridorun kargaşadan uzak olan tarafına doğru koşmaya başladık.

***

Doctor Strange, Ebony Maw ile birebir savaş içindeydi. Ebony Maw onun saldırılarını kolaylıkla savuşturuyordu. Onun aksine Strange çoktan cildinde birkaç çizik edinmişti bile. Strange başka bir saldırı için hazırlanırken Ebony Maw'ın bir el hareketiyle kökleriyle birlikte söktüğü bir ağacı onun üzerine fırlatmıştı. Strange üzerine gelen ağacı son anda fark ederek bir portal açtı ağacın portalın içinden geçip Ebony Maw'a saplanmasını sağladı. Ebony Maw aldığı darbe ile sersemleyince Strange bu andan faydalanarak başka bir saldırı ile onun hayatına son verdi.

Birkaç saniye Strange olduğu yerde durup soluklanırken etrafında göz gezdirdi. Geriye kalan Chitauri askerlerinin sayısı elle sayılabilecek kadardı. Yüzünde hafif bir gülümseme oluşurken Yenilmezler ekibinin yoğunlaştığı alana doğru ilerledi. Corvus Glaive'nin cansız bedenin yanından geçerken hızlıca onun üzerinde gözlerini gezdirdi. Daha sonra bakışları bir daire şeklinde dizilmiş saldırı pozisyonunda olan Yenilmezlere döndü.

Dairenin tam ortasında aldığı darbelerin etkisi ile yorgun düşmüş Thanos dizlerinin üstünde duruyordu. Başı hafif öne eğikti ve derin nefesler alıyordu. Sol gözünün üstü patlamıştı ve kan yüzünden akarak aşağıya doğru yol alıyordu. Pes etmiş gibi bir hali vardı.

Loki, onun bu görünüşünün kendisini tatmin ettiğini hissetti. Yüzünde hafif bir gülümseme oluştu ama tedbiri elden bırakmadı. Ellerinin arasındaki hançerleri sıkıca tutmaya devam etti. Bir an aklında hızlıca öne atılıp onun boğazını kesmek geldi. Bunu yapmak daha iyi hissetmesini sağlayabilirdi. Öne doğru bir adım attı ama hemen yanında olan Thor ona durmasını söyledi. Loki kısa bir tereddüttün ardından kardeşinin söylediğine uyarak olduğu yerde kaldı.

"Bitti." Steve'in sesi sanki alanda yankı yapmış gibiydi. Parmaklarıyla cansız Chitauri askerlerini ve iki komutanını gösterdi. "Sen kaybettin." Thanos kılını bile kıpırdatmadan olduğu yerde durmaya devam etti. "Teslim ol ve sonsuzluk taşlarını bize teslim et."

Thanos sol elinde olan eldivene baktı. Güç ve gerçeklik taşları morun ve kırmızının gördüğü en canlı tonlarında parlıyorlardı. Başını kaldırdı ve kendisini izleyen Yenilmezlere baktı. Geçen birkaç saniyenin ardından konuşmaya başladı. "Sonsuzluk taşlarının hepsini toplayamamış olabilirim ama bu kaybettiğim anlamına gelmez." Yenilmezler bir şeylerin yanlış gittiğini fark ettiler. "Evrenin yarı nüfusuna denk gelmese bile..." Steve, Thor, Tony, Carol, Strange... Hepsi aynı anda Thanos'a doğru atıldı. Thanos hızla sol elini kaldırdı ve güç taşı daha fazla ışık yaymaya başladı. Güçlü yumruğunu dizlerinin altında kalan toprağa vurdu. "Dünyanın nüfusunun ortadan kalkması gelecek nesillerin ilerlemesini hızlandıracak." Mor ışık Thanos'un yumruğunu vurduğu yerden başlayarak toprağın içinde bir zehir gibi hızla yayılmaya başladı.       

CafunéㅣLokiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin