Grin

2.7K 305 71
                                    

Strange elini çenesine yaslamış ve ben konuşurken sessizce beni dinlemişti. Anlatacaklarım bittikten dakikalar sonra bile sessizliğini bozmamıştı ve bu benim yanlış bir şey yapmışım gibi hissetmeme neden oluyordu.

Sağ tarafta havada asılı olan pelerin ise Strange'in aksine sürekli hareket halindeydi. En azından bu biraz karamsar havamın dağılmasını sağlıyordu.

Sonunda derin bir nefes alıp oturduğu yerde dikleştiğinde gerginlikle gözlerimi ona çevirdim ve söyleyeceklerini merakla beklemeye başladım. "Başka bir evrenden geldiğini tahmin edebiliyordum ama böylesi..." Bir süre sessiz kaldı. "İtiraf etmeliyim böyle bir şeyi beklemiyordum." Eliyle boynumda asılı olan belleği işaret etti. "İçeriğini görmeyi çok isterim."

Sağ elimi boynuma götürüp belleği avucumun içerisine aldım. "Bunun için bilgisayara ihtiyacımız var." Kendi bilgisayarım yenilmezler kulesinde kalmıştı ve tahminlerim bir daha onu göremeyeceğim yönündeydi. "Bir tane bulabileceğimize eminim."

"Evet ama..." Ayağa kalktığında onu durdurdum. "Muhtemelen Shuri'nin tüm o bilgisayarlara erişimi vardır. Onlar belleğin içeriğini görmeden önce her şeyi uygun bir dille kendim anlatmayı umuyorum." Strange ile konuşmuş olmak bu konu hakkında beni az da olsa rahatlatmıştı ve bu konuyu diğerlerine de anlatmam için cesaretlenmemi sağlamıştı. Wanda'nın söylediği gibi hala bir şansım varken onlara anlatmak istiyordum.

Strange hiçbir şey söylemeden odanın içerisinde bir portal açarak gözden kaybolduğunda arkama yaslanıp beklemeye başladım. Strange'in verdiği tepkiyi düşününce beklediğimden çok uzak bir tepki olduğunun farkına vardım. Bunca zamandır beklediğim tepkiler daha çok öfke temeline şekilleniyordu. Benim beklediğim tepkinin çok mu uç noktalarda olduğundan yoksa Strange'in bu duruma çok mu kayıtsız kaldığından emin olamadım. Odaya geri döndüğünde tüm bu düşünceleri bir kenara bırakarak bana uzattığı bilgisayarı aldım. "Kendi kişisel bilgisayarım." Portalı kapattıktan sonra yanıma oturdu. "Bunu kullan."

Gözlerini beklentiyle üzerime diktiğinde bilgisayarı açıp boynumdan kolyeyi çıkardım ve bilgisayara taktım. Birkaç dakika programın bilgisayara yüklenmesini beklerken pelerin arkamızda durmuş ve yönünü bilgisayara dönmüştü. Bir yüzü olmadığından tam olarak emin olamıyordum ama o da meraklı gibiydi. Program sonunda açıldığında ekranda Thanos'un yüzü belirmişti. Strange ilgiyle öne eğilip ekranda akan olayları takip etmeye başladı.

Thanos ve Kara Tarikat, ruh taşı hakkında konuşuyorlardı. Corvus Glavie, Gamora'nın peşine düşmeyi teklif ettiğinde Thanos onu ret etti. Gamora ile ben ilgileneceğim. Ekrandaki yazı kaybolduktan sonra Thanos'un oturduğu yerden kalkıp bir yere doğru ilerlediği görüntüler oluşmaya başladı. Daha sonra ise ekranda çok kısa bir süre havada asılı üzerinde çalışma yapılan Nebula gözüktü. Ekranda Thanos'un sırtı belirdiğinde içinde bulunduğu uzay gemisinin camından uzakta olan bir gezegeni izlediğini fark ettim. Bu gezegenin hangisi olduğunu göstermesini umuyorken görüntüler değişti ve ekranda bir masanın etrafında toplanmış bir şey yiyip sohbet eden bir grup belirdi.*

Görüntülerin değişmesiyle Strange bana döndü. "Gamora kim?" Ona dönüp kısaca cevap verdim. "Thanos'un üvey kızı ama Thanos'dan nefret ediyor." Bir eliyle sakallarını hafif hafif kaşırken kendi kendine mırıldandı. "Ruh taşı onda olmalı." Ona tam bunun olasılığının çok düşük olduğundan bahsedecekken kapı tıklatıldı. Strange ayağa kalkıp kapıyı açtı. Mavi tonlarındaki geleneksel Wakanda kıyafetleri giymiş bir adam selam verdi. "Yenilmezler sizi bekliyor." Strange teşekkür edip kapıyı kapatırken ben de bilgisayarı kapatmış ve belleği boynuma takmıştım. Daha sonra odadan beraber çıktık ve taht odası gibi olan toplantı odasına ilerlemeye başladık. Bu sırada Strange bazı sorular sormaya devam ediyordu.

"Gamora'yı nerede bulabilirim?" Biraz düşünüp cevap verdim. "Nerede bulabileceğinden pek emin değilim. Genellikle ekibiyle birlikte sürekli hareket halinde oluyor." Daha sonra ruh taşı hakkında da bir şeyler söylemem gerektiğini düşünerek daha kısık bir sesle konuşmaya devam ettim. "Eğer ruh taşı için Gamora'yı bulmak istiyorsan ruh taşının Gamora'da olduğunu sanmıyorum. Ama onu bulabilirsen o ve ekibi Thanos'a karşı bizimle birlikte savaşırlar." Yenilmezlerden bahsederken kendimi de onlardan biri olarak görüp 'biz' diye hitap ettiğim gerçeğinin utancını yaşamadan hemen önce bunu aklımdan silerek konuşmaya devam ettim. "Thanos'u yenme fikrine karşı koyamazlar." Strange benim dediklerimi onayladıktan sonra başka bir soruya geçti.

"Peki ya diğer sonsuzluk taşları? Onların nerede olduklarını biliyor musun?" Tam ona cevap vermek üzereyken Thor'un gür sesi ile durdum ve sesin geldiği yöne doğru döndüm. "Strange!"

Thor ve Loki birkaç metre gerimizden bize doğru geliyordu. Strange onlar yaklaşmadan bana doğru dönüp hızla konuştu. "Durumun hakkında kimseye bir şey söyleme. Böyle bir savaş öncesinde kimsenin dikkatinin bunun üzerinde olmasını istemiyorum. Her şey bittikten sonra onlara nasıl açıklayacağın konusunda sana yardım ederim." Bize doğru gelen iki adam yanımıza ulaşmadan hemen önce onu başımla onayladım.

Thor yanımıza gelir gelmez elini Strange'in omzuna atmıştı. Yüzünde neşeli bir ifade vardı. "Senin çoktan gittiğini sanıyordum. Burada olmana sevindim." Thor konuşurken Loki'ye hızlıca baktım. Çatık kaşlarıyla bir bana bir Strange'e baktığını gördüm. Genellikle yüzünde bu ifade olduğunda beni sıkıntıya sokacak şeyler yaşanıyordu. "Zaman taşını burada bırakıp hiçbir yere gidemezdim değil mi?"

Dördümüz yeniden yürümeye başladığımızda ben biraz geride kalmıştım. "Taşlar burada güvende. Endişelenmene gerek yok Strange." Thor bunları söylerken yenilmezlerin toplandığı odaya girmiştik. Onların yanından ayrılıp hemen uzak bir köşeye geçerek olayları takip etmeye başladım.

İlk başta Strange ve Wong sonsuzluk taşları hakkında bilgisi olmayan kişiler için açıklama yapmıştı. Daha sonra ise yerlerini bildikleri gerçeklik taşını almak için bir ekip oluşturmaya çalıştılar. Thor, gerçeklik taşını koleksiyoncuya veren kişi olduğu için, Strange ise evrenin diğer ucunda bulunan koleksiyoncunun mekanına portal açacağı için kesin olarak ekipteydi. Ama olur da işler ters giderse ve yine bir kavganın içersine sürüklenirlerse diye yanlarında birkaç kişi daha olacaktı. Aynı zamanda burada kalan kişilerinde göz önünde bulundurulması gerekiyordu çünkü üç sonsuzluk taşı burada korunuyordu. Uzun bir süre tartışmalar devam etti. Arada Tony genellikle sessiz olan Bucky'e laf sokuyor ve daha sonra hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam ediyordu. Sonunda tüm tartışmalar son bulduğunda Tony, Bruce ve Steve de gidecek olan ekibe katılmıştı. Bir portal açılıp beş adam odayı terk ettiğinde diğerleri de yavaş yavaş toplantı odasından ayrılmaya başlamıştı.

Loki ise genellikle gözetiminde olduğu Thor gittiği için Clint ve Natasha'nın gözetimine bırakılmıştı. Clint'in söylenmeleriyle üçü toplantı odasından ayrılırken Loki ile göz göze gelmiştim. Odadan çıkana kadar gözlerini üzerimden ayırmamıştı ve yüzü görüş alanımdan çıkmadan önce yüzünde sinsi bir sırıtış belirmişti. Bunun ne anlama geldiğini düşünürken dalgınca kapıya doğru bakmaya devam etmiştim.

Sonunda neredeyse kimsenin kalmadığını fark ettiğimde bende toplantı salonundan ayrılıp tam olarak yerini hatırlayamadığım için uzun bir süre bana verilen odayı aradıktan sonra odayı bulduğumda hızlıca kendimi yatağa atmıştım. Birkaç günün yorgunluğu ve yaşadığım onca duygu değişiminin ağırlığı hızlıca beni uykunun içerisine çekerken hala o sırıtışın ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordum.



*Bu gezegenin hangisi olduğunu göstermesini umuyorken görüntüler değişti ve ekranda bir masanın etrafında toplanmış bir şey yiyip sohbet eden bir grup belirdi.

*Bu gezegenin hangisi olduğunu göstermesini umuyorken görüntüler değişti ve ekranda bir masanın etrafında toplanmış bir şey yiyip sohbet eden bir grup belirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


CafunéㅣLokiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin