''Oluk oluk, tuzlu su akıyordu içime.''
Lise zamanları, ah ne berbattı. Hani insanlar sürekli size hayatın gerçeklerini öğrenemedin, zamanı gelince anlarsın gibisinden laf ederler ya. Keşke zamanı gelince öğrenseydim ben.
Delirmiştim, acıdan delirir mi bir insan. Acıdan delirmiştim..
İki arkadaşım vardı lisede, sağ ve sol kulaklığım. Fazlası beni aşıyordu. İnsanlarla iyi iletişim kuramayan, içine kapanık neşeli bir kızdım ben. Aslın da konuşsalar konuşurdum. Ama onlar eziklediler. Kin tutmaya üşenirdim zaten. Hayatım da yer verebileceğim tek bir kin'im vardı. O da beni kana boğuyordu.
Son bir kaç hafta içerisin de ne çok şey değişmişti. Lisedeydim, üstelik insanlar bana havalıymışım gibi bakıyordu. Değildim.
Kendimi buluyordum Kuzeyle, halbuki korktuğum şeyde kendimi bulmaktı. Her boka üzülen, korkak bir kızdım ben. Karanlıktan korkardım mesela, sonra bir kuş ölüsü görsem gider gömerdim. Ağlardım..
Duygusal demediler, ucube dediler bana. Ucubeydim, onlardan çok daha havalı bir ucubeydim. . . Lisenin bahçesinden girdiğimiz de kanım donmuştu, değiştiğimi müdürün odasın da fark ettim. Ve Kuzey sigara yaktığın da ona eşlik etmedim. Öğretmenim kızar diye korktum, komik değil mi? Başarılı olmak istedim hep, güzel bir üniversite, asla gitmeyecek ev arkadaşım. Sonra iyi bir adam, birliktelik. Seveceğim bir iş.. Oysa şimdi,
İnsanların canını alan dişi azraildim, ve burada kendimi yakalatmak için bir polise yardım ediyordum.
Hayatı anlamıyordum, hayatın bize getirdiklerini de insanları da. Hiç bir şeyi anlamıyordum aslın da.
Oluk oluk akardı tuzlu sular içime, gözlerim çeşme misali iken.. Çığlıklar atardı ruhum, mutsuz ve yalnızken. Kimse görmezdi çeşmemi, duymazdı çığlıklarımı. Yanı başımda olanlar bile, beni mutlu sanırdı. Oysa ki ses tellerim koparcasına bağırıyordu ruhum. Mutsuzum diye, boğazımı parçalarcasına çıkıyordu kelimeler. Yalnızım diye.
Korkuyordum, onunla kendimi bulmaktan. Çünkü değişmek zordu, çok zor oldu. Şimdi ben olursam, tekrar katil olamazdım, acımasız olamazdım.
Öldürdüğüm onca insanın vicdan azabını taşıyamazdım.
Başımı cama yaslamış, dışarıyı seyrediyordum öylece. Sınıftakilerin çıkardığı sesler kulağımın kapısını çalıyor, sonrasın da geri dönüyor gibiydi. Koyu saçlarım gözlerimin biraz önünde, mutsuzluğumu gizliyordu insanlardan. Kuzey'i öğretmen sayıp söverek müdürün odasına götürmüştü, sayesin de dersimiz boş geçiyordu.
Ben lisedeyken de yani geçen sene(!) böyle havalı bir çocuk vardı okulumuz da, tüm kızlar ona hayrandı. Tıpkı benim gibi.. Gece onu düşleyerek uyurdum, dua ederdim benimle konuşsun diye.
Sonrasın da.. Kapıdan pişkin pişkin giren Kuzey, düşüncelerimi dağıttı. Sınıf aniden susunca ne olduğunu merak ederek önüme döndüm. Gülüşü yüzüne yayılmış bir şekilde Kuzey, yavaş adımlarla bu tarafa ilerliyordu. Herkes dikkatle ilgi çekici vücudunu ve hareketlerini süzüyordu. Yanıma oturduğun da bacaklarını aralayarak rahat tarzını aldı.
''Ne oldu'' dedim dudaklarımı dişlerken, biraz da fısıltıyla konuşmuştum.
''Hiç bir şey.'' O kadar rahattı ki, sonrasın da sınıfa öğretmen girdi, Kuzey'i aradı gözleri bir süre, bulunca da gözleriyle dövdü Kuzey'i.
''Ahmet Turmuş.'' Bir süre tepkisiz kalınca Kuzey, kolumla dürttüm onu. Toparlanarak hocaya çevirdi gözlerini.
''Ne var?'' Gözlerimi devirdim, tamam kötü olacaktık ama karşısın da ki öğretmendi. Aklımdan geçen düşünceyle gülümsedim. Bunu ben mi söylemiştim. Bana ne oluyordu böyle..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acı Hissetmek İster
Teen FictionTenine aşık siyah kumaşa, Ölüme olan sadık aşkına.. O acımasız, o cani. O bir kız.. Ve intikam yolunda, avıyla yan yana.. Onların ki biraz garipti, biten iki kitabın devamıydı sanki. Mavi umutların, siyah sonuçları gibiydi. Bir ışık, bir karanlık de...