Karanlık yavaş yavaş alırken seni senden, ruhun gözlerinden damla damla düşerken.. Yaşam hevesin alıp verdiğin nefesler gibi odada ki bütün oksijeni solur, tüketir. Ve nefessiz kaldığın her an seni yavaş yavaş bitirir. İşte o an, korktuğun ölüm tek ışığın, yalnızlık ise senin tek arkadaşındır.
Öylece oturuyordum, evin salonun da deri koltuklarıma yavaşça yayılmıştım. Biraz toplanarak dirseklerimi dizlerime sabitleyip ellerimin arasına başımı aldım. Sanki görünmez bir utanç vücudumu çıplak bırakmış başımı kaldırırsam herkes bana gülecekmiş gibi geliyordu. Kapalı televizyonun siyah ekranından kendime baktım. Biraz gerilmiştim, korku bedenime küçük çizikler atıyor, kanatmıyor ama canımı yakıyordu.
Saçlarımı parmaklarım arasın da dans ettirerek geriye attığım da, içimde ki karanlık bedenimle kavgaya tutuşmuş gibiydi.. Bedenim teslim olmamak adına bağırırken karanlığım, daha şiddetli düşürdü anıları gözlerim üzerine. Sanki önümde ki siyah ekran da görüyordum yaptıklarımı. Ödeyeceğim bedeli zaten biliyordum ama ödettiğim bedeller fazlaydı. Ben yanmaya razıydım, ama yakmak fazlasıyla ağır geliyordu.. İşte bu nedenle Kuzey'den uzak durmam gerekiyordu. O beni bana çeviriyor, küllerinden vicdanımı tekrar doğuruyordu. Ve işte bu nedenle Kuzey'den uzak duramıyordum. Kendimi özlüyor, eskisi gibi olmak istiyordum..
Sorun şuydu ki ne kadar çabalarsam çabalayım eski ben olamazdım. Ancak, yeni bir ben yaratır, onu mükemmel kılabilirdim. Geçmişe düz beyaz bir çizgi çeker, karalama tahtamı kırar yerine yenisi alabilirdim.
Peki bu zamana da kadar neden bunu yapmıyordum.. Yavaşça ayaklandığım da eğik duran belim düzelince ağrıdı. Boş odada gözlerimi gezdirdim bir süre.. Sonra yatak odama yavaş ama acele adımlar attım. Dikkatliydim ama değildim de.
Yatak odama girdiğim de ardımdan kapıyı kapattım, sonrasın da dümdüz ilerleyerek dikdörtgen penceremin perdelerini sonuna kadar çektim. Yukarı da ki ampulün yaydığı beyaz ışık dışın da odaya sızan ışık yoktu. Ne güneşin rahatlığı ne ay'ın gericiliği. Sadece elektirikle renklenmiş beyaz ışık mevcuttu.
Dolabıma ilerleyerek aynadan kendime baktım, gözlerime..
Yavaşça üzerimde ki tişörtü çıkardım. Köprücük kemiklerimin iyice belirginleşmesi, gerildiğimi fazlaca belli ediyordu.
Altımda ki şortu da sıyırırken, tüm çıplaklığımla karşımdaydım. Bir kaç fazlalık vardı üzerime mükemmel bir ağırlık uygulayan.
İki parça iç çamaşırı nasıl böyle yorgun düşürüyordu beni. Elimi saçıma atıp saçımda ki tokayı çıkardım. Saçlarım topuz nedeniyle kıvrılmış ama hoş görüntü içerisindeydi.
Son olarak üzerim de bulunan bütün aksesuarları çıkardım.
Dolabın kapağını açarak, aynaları geride bıraktığım da, hafif soğuk tenimi ürpertiyordu. Dizlerimin üzerine çöktüğüm de, kasayla aynı hizaya geldim. Yavaşça tuşladım şifreyi.
#230714#
Şifrenin her rakamı bana neden hala karanlıkla olduğumu hatırlattı, neden ona teslim olduğumu. Herkes farklı bir şekilde yas tutardı.
Bazıları mumlarla, bazıları resimlerle, bazıları mutlu olarak bazıları da hayatını bir odaya kapanık yaşayarak.
Ben onun yasını, onun öldüğü gibi insanları öldürerek tutuyordum. İntikamını alana kadar onu bu şekilde yaşatıyordum.
İntikamını aldığım da huzurla ölecekti.. Ve ben de huzurla ölmeyi bekleyecektim.
O katili bulacaktım, o katil benim son öldürdüğüm kişi olacaktı. Sonrasın da belki kendime yeni bir hayat kurabilirdim.. Belki okulumu okur, belki evlenirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acı Hissetmek İster
Teen FictionTenine aşık siyah kumaşa, Ölüme olan sadık aşkına.. O acımasız, o cani. O bir kız.. Ve intikam yolunda, avıyla yan yana.. Onların ki biraz garipti, biten iki kitabın devamıydı sanki. Mavi umutların, siyah sonuçları gibiydi. Bir ışık, bir karanlık de...