2.2

429 31 7
                                    

24. Bölüm

''Yalnızlığın da çürüt onu, en büyük cezasıdır bu.''

Kim neden canımı istiyor diye sormuyorum kendime, o kadar alışkın ki ruhum acının onu hissetmesine... Sorgulamıyorum bile, sadece yapsın. Yapsın ve ben de sonuçlarına katlanarak tekrar ayağa kalkayım. Ya da öldüreyim aciz bedenimi. Yaşamak, nefes almak... O kadar zor geliyor ki. Niye sorusu kafamı kurcalamıyor, ne sorusu kafamın için de dönüp duruyor.

Ben kimim, Ne yapıyorum? Anlamsız geliyor nefes alıp vermek, güç. Gerçekten o kadar yoruldum ki, bedenim bunca şeyi kaldırmıyor..

Kaldıramıyorum, evet bunu kendi kendime defalarca itiraf ettim zaten. Konuşmak, içini dökmek bir işime yaramıyor. O zaman ne yapmam lazım? Nasıl kurtulacağım bu yorucu histen, iki göğsümün arasına çöken karanlığı aydınlatmak mümkün mü?

Seneler, aylar, haftalar. Unutturmaz derler ya zaman, alıştırırmış sözde.

Alıştırmıyor da, zamanın sivri tırnakları sana uzandığın da göğsünün ortasında ki o hissi bile elinden alarak seni sadece etten ibaret sunuyor dünyaya.

Bu acımasız dünyayla savaşmanın tek yolu da bu zaten, peki ya bu acımasız dünyadan zevk almak mümkün mü? Disiplin, çoğu insanı yukarı çıkaran bu şey.. Bu şekilde var oluyor, bu şekilde insanları esiri altına alıp, hedeflerinden başka sebep vermiyor ona.

Öldüler mi? Umurun da olmuyor, bunu bir çıkar haline getirerek o şekilde yaşamaya başlıyor insan. Bu avantaj görünümlü lanet his, zaman geçtikçe insanı boğuyor. Boğazın da koca bir düğümle konuşmaya çalışmak gibi, solmuş bir yaprağı sulamak gibi.. Yalnız nefes almak gibi.

Evet, nefes almak için nefes alan aciz bir etten ibaretim ben. Ruhum, uzayın en derinlerinde yıldızsız bir gecenin karanlığına hapsolmuş, yüzümde ki güllerim yavaş yavaş solmuş. Ben bitmişim, ben ölmüşüm, ben susuz kalmış toprak, ben ilk baharda sararan yaprak.

Zamanın farkında olmak o kadar zor ki, ne kadar hızlı, ne kadar yavaş geçtiğini anlamak... İnsan kendini kandırarak bir çok şeyi başarabilir, ama kendini kandırarak zamanı hızlandıramaz.

Zaman kavramı öldürüyor insanları aslında, yanlış yerde yanlış zaman da.. Aklım da binlerce soru, cevapsız...

Hayatımı iyi hale getirecek ne var ki? İntikam mı? Her gün her dakika, her saniye üzerime yüklenen, bacaklarımı titreten o yük mü?

Hiçliğin ortasın da olmak iyidir, ama hiçliğin ortasın da ki hiç olmak.

Saatlerdir kafamı kurcalayan onlarca soru, düşünce... Poyrazın evindeydik, bu gece burada kalmaya karar vermiştik. Hep birlikte kalıyorduk aslın da hepimiz salonda oturmuş farklı şeylerle uğraşıyorduk. Onlar televizyona bakarken, ben koltuğun bir tarafına dikkatlice bakarak aklımı dağıtıyordum.

Evi toparlarken kasanın içerisin de küçük bir not daha bulmuş, bu notu onlardan saklamayı tercih etmiştim. Onlar benim kim, ne olduğumu bilmiyorlardı. Sadece savaştığımı düşünüyorlardı.

Benim de öldürdüğümü bilseydiler, bu şekil de beni koruyacaklarına emin değildim. Öyle ki beynimin büyük bir kısmını işgal eden kısım da buydu.

Kuzey... O, kurtardığı insanların çoğunu benim öldürdüğümü... Devamı gelmiyordu düşüncelerimin, o bunu öğrenseydi beni hapse tıkardı. Sadece hapisle kalmazdı, hayal kırıklığıyla yüzleşmek onun için ağır olabilirdi. O beni masum gören gözlere sahipti.. O hırçın olduğumu, öz güvenimin farkın da olan ama saf ve temiz olduğuma inanıyordu.

Acı Hissetmek İsterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin