26. bölüm
''Ölmek istiyorum ben yaşarken, ve yaşamak istiyorum her soluğum beni öldürürken.
Sevmek istiyorum terk edilirken, ve terk etmek istiyorum ben deli gibi severken!''
Hayal kırıklığı bu sefer en derinden uğramıştı vücuduma. En kötüsü de kendimi buna hazırlamamış olmamdı, o kadar acemice davranmıştım ki.. O kadar emindim ki beni sevdiğinden, öyle kandırmışım ki kendimi, öyle inkar etmişim ki kalbimi.. Öyle benimsemişim ki, kalpsizliği... Suçu ona atarak kurtulacağımı düşünmüştüm, oysa gene gerçekler yüzüme tokat misali çarpmıştı.
Evde oturuyordum, ne yapacağımı düşünüyordum. Nasıl bir yalan uydurup, hislerimi nasıl görmezden geleceğimi...
Ümit'e ihanet etmiş gibi hissediyordum. Onun sevgisine, onun mirasına.. Başka birine sığınarak, karanlığıma, kendime ihanet etmiştim.
Ona sığınmak bana güven verirken, kendimden beklemediğim şekilde ona kapılmak... Bütün güvenimi sarsmıştı.
Kapının çalınmasıyla, sessizce oturduğum koltuktan ayağa kalkım. Kapıya ilerlerken, bedenimin bu kadar yorgun olmasını beklemiyordum.. Ruhum yavaş yavaş kanıma sızıyor kalbim de pompalanıyordu. Sevincim kalbimi hızlandırırken, hayal kırıklığı bedenimi bile yoruyordu.
Kapıyı açtım, karşım da beklemediğim birini görmek bile şaşırtamamıştı beni. Sanki ilan-ı aşk yapan Kuzeymiş gibi şaşkındım. Eğer o ilan-ı aşk yapsaydı eminim bu kadar şaşırmazdım. Ama kendime bunu itiraf etmek, beni o kadar şaşırtmıştı ki.
''Hoş geldin.'' dedim, bakışlarını bakışlarımdan ayırmayan kızdan.
''Şeyma..'' diyerek devam ettirdim sözlerimi. Onu zaten yakın zaman da bekliyordum, sonuçta teklifine sert bir cevap vermiştim.
''Hoş bulduk.'' diyerek, içeri bir adım attı. Kapıyı bile kapamadan tekrar koltuğa yöneldim.
Koltuğa oturduğum da kapıyı kapatıp yanıma ilerlediğini rahatça görebiliyordum... Hemen yanıma oturdu.
''Nasılsın?'' şaşkındı, sanırım böyle bir tepki vermemi beklemiyordu.. Şaşkınlığı benimkinin yanın da amip kadar küçük kalırken, benim bakışlarım beni ele veriyordu. Kendimi gizleyemeyecek kadar kötü hissediyordum.
''Kötü.'' dedim, yalan söylemeye gerek duymadan.
''Sen?'' Öylece bakıyordum, bakışlarımı bir yerlere sabitlemiş, ne yapacağımı düşünüyordum.
''İyiyim, sağol.. Ne yapıyorsun burada..''
''Televizyon izliyorum..'' dedim, televizyona bakarak. Televizyona bakıp bakışlarını bana yöneltti. Televizyon kapalıydı.
''Yani, izliyordum.'' Derin bir nefes alıp iç çektim, ona doğru dönerek zihnimi dağıtmaya çalıştım. Çok ağır geliyordu, Ümitten başkasını seveceksem neden bu kadar batmıştım karanlığa ben, ben böyle karanlıkken nasıl beyazı sevebilirdim. Ateş misali yanarken, suya aşık olmak gibiydi benimkisi..
Oysa ki elmasın ham maddesi olan kömüre aşıktım ben, ondan yandım... Onunla yaktım. Şimdi su ferahlatırken beni, ya sönersem.
''Ne istiyorsun?'' Sanki onun varlığını yeni fark etmişim gibi baktı bana..
''Geçen gün yolladığım adamı fena benzetmişsin..'' Güldü, ben öylece bakmaya devam edince gülüşünü sildi yüzünden.
''Özür dilerim tamam mı? Arkadaşlığına inanıyorum.'' dedi. Oldukça sakin çıkan sesi bana samimi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acı Hissetmek İster
Teen FictionTenine aşık siyah kumaşa, Ölüme olan sadık aşkına.. O acımasız, o cani. O bir kız.. Ve intikam yolunda, avıyla yan yana.. Onların ki biraz garipti, biten iki kitabın devamıydı sanki. Mavi umutların, siyah sonuçları gibiydi. Bir ışık, bir karanlık de...