Telefonun ısrarcı melodisi tekrar tekrar ve tekrar çalmaya devam ederken, ben gözlerim bir kaç kilo ağırlaşmış gibi açmaya zorluyordum bedenimi. Sonunda gözlerimi açmadan elimi yatağın kenarına atarak telefonu aramaya koyuldum. Israrcı çabalarım sonrasın da telefonu bularak, açıp kulağıma yerleştirdim.
''Efendim.'' Kimin aradığını bile bilmeden açtığım telefonda duyduğum ses gözlerimi, ağırlık sihirli bir şekilde yok olmuş gibi kalkınca açmama sebep oldu.
''Buluşalım.''
''Gerek yok.'' dedim, az önce sesimde ki yorgunluk uçmuş gibiydi. Ama onun sesin de anlayamadığım bir tını içime kocaman kurtları salmış, içimi kemirtiyordu.
''Uzatma, gel dediysem.'' dedi, sesinde ki tını daha çok merak etmeme sebep olurken.
''Geleceksin.'' Sonrasın da telefonun kapandığına dair o üç dıt sesi. Mesaj olarak yeri ve saati attığın da gözlerimi devirdim.
Takındığı bu tavırda neydi böyle, acaba bana benim işim olan olayı bulduğu için bir şeyler mi anlatacaktı. Kendimi zorlayarak yataktan kalktığım da evin içerisin de elle tutulur sessizlik mevcuttu. Onun eksikliğini hissediyordum birazcık. Çıplak ayaklarımı tabana süre süre, banyoya yöneldim. Küçük ama hoşuma giden banyomda duş aldıktan sonra, hazırlanarak dışarı çıktım. Binanın merdivenlerine oturmuş botlarımı giyiyordum. Ve gözüme bir şey çarptı.. Aklıma şimşek misali çakan olay, beni şimşeğin kısa beyazı kadar aydınlattı. Biraz oyalanıp aşağı indim.
Aradığım taksiye telefonda ki adresi verdiğim de çok geçmeden istediğim yerdeydim, ve içimi kavuran ateşi söndürmüştüm..
Sandığından daha akıllıyım polis, diyerek şirin cafe'ye ilerledim.. En arka masalarda rahat bir biçim de oturan Kuzey bütün serin kanlılığını üstüne takınmıştı sanki aksesuarmış misali.
''Selam'' dedim, masaya üzerimde ki yağmurluğu çıkararak, oturduğum da.
''Ne içersin?'' diye sordu, selamımı bile almadan.
''Sütlü kahve.'' Eliyle işaret ederek, garsonu çağırdı. Benim siparişim yanı sıra kendine de soğuk içecek söyleyip, bana döndü. Biz böyleydik işte, sıcak ve soğuk gibi. Birbirini tamamlayan iki şey. Soğukta sıcak iyi giderken, sıcakta soğuk iyi giderdi. Ama iç içe olamazlardı yoksa birbirlerini yok ederlerdi.
''Ayağını uzat.'' Dediğini yaparak, sağ ayağımı uzattım. Masanın altından kucağın da duran ayağımı kimse fark etmemişti.
''Diğerini de.'' İkiletmeden diğerini de uzattım.
''Elin değmişken birde masaj yapıver.'' Uzun bir süre ayaklarımı, ya da ayakkabılarımı inceledi. Bu sabah oturarak, ayağıma geçirdiğim ayakkabı da gördüğüm eksik zımbayı yapıştırıp gelmiştim, diğerlerine göre rengi soluk olan zımba gene de aynısı gibi duruyordu. Aptal, demek benden şüpheleniyordu. Bu da karşımda ki polisin kimseye güvenmediğini bir kez daha kanıtladı bana.
Ayaklarımı gelen garsonla, ittiğin de yüzünde bir gevşeme gördüm gibiydi, ama sanırım bu hayal ürünümün oyunlarından biriydi.
''Garip..'' dedi, beni gerecek şekilde. Ayakkabımda ki farklı zımbayı anladığını düşünerek, yalanlar türetmeye başladım tilkileri kuyruk sallayan koca zihnimde.
Bir süre gözlerinde yatan karanlığın ardında ki düşünceleri tahmin etmeye çabaladım, ama onun o sert kapısı daha da sıkı kilitlenmişti sanki bana karşı. Ben ne kadar zorlasam da açmama izin vermiyordu.
''Ayaklarını uzat dediğim de, nedenini bile sormadın?'' Gülümsemem yüzüme yayılırken, çılgın kişiliğim su yüzüne çıktı.
''Çünkü ben garip biriyim, hem neden uzatmayayım ki?''
![](https://img.wattpad.com/cover/33380953-288-k667531.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acı Hissetmek İster
Fiksi RemajaTenine aşık siyah kumaşa, Ölüme olan sadık aşkına.. O acımasız, o cani. O bir kız.. Ve intikam yolunda, avıyla yan yana.. Onların ki biraz garipti, biten iki kitabın devamıydı sanki. Mavi umutların, siyah sonuçları gibiydi. Bir ışık, bir karanlık de...