3

837 62 8
                                    

3

Öylece uzanmış yeni yeni gün yüzüne çıkan yıldızları seyrediyorduk. Arada kafamı çevirmeden ona kaçamak bakışlar atıyordum. Neden benimle burada zaman harcıyordu ki? Gidip beni araması gerekmez mi (!) Bedenimle çimenleri umursamadan ona döndüm, oysa hiç umursamadı bile.

''Polis misin?'' Gözlerini huzurluca kapatıp tekrar açtı. Derin bir nefes alarak tıpkı benim gibi bana döndü.

''Evet.'' Biraz düşünür gibi yaparak tekrar eski pozisyonuma geçtim, buradan hiç sıkılmayabilirdim.

Çoktan açtığım biradan yatarak içmeye çalışsam da, hem rezil olmuştum hem de bir kaç damla boynumu yapış yapış hale getirmişti. Kalktığım da uçuruma biraz daha yaklaştım. Tam uçurumla buranın kesiştiği yerden ayaklarımı sallandırmaya başladım.

''Ne yapıyorsun, ölmek mi istiyorsun?'' Sorusuna karşı ona dönüp biraz gülümsedim.

''Nereden bildin.'' Oda yerinden kalkmış bana ilerliyordu, bakışlarında kınayan bir ifade gördüm. Ellerimi kendimi savunur gibi sallayarak korumaya aldım kendimi.

''Merak etme istesemde ölemem.'' Gülümsedi, nedensizce.

''Öyle mi?'' derken aramızda ki iki adımlık mesafeyi tek adımıyla kapattı.

''Neden?'' Arkamda bir uçurum mevcuttu, hemen önümde ise daha büyük bir uçurum. Gözlerinde gördüğüm o derin, dipsiz uçuruma atlamak istiyordum. Onun uçurumunda kaybolmak belki onun uçurumuna düşerek ölmek istiyordum.

''Zaten ölü biriyim.'' Yakınlığından rahatsız olmasam da çekinmiştim. Her zaman ki gibi ifadesiz çıkan sesimde birazcık titreme sezdim, utanmış mıydım. Yüzünü bana yakınlaştırdığın da

''N-ne yapıyorsun?'' Diye kekeledim, geri sendelenmemle ilk defa ölmek istemediğim tınısına kapıldım. Uçurumdan düşecektim, yanlış olandan. Kollarım bedenimi dengelemek için aşağı yukarı süzülürken, elleri belimi sardı. Yerinden kıpırdamadan daha çok çekti beni kendine. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık hesabıydı sanırım bu. Yüzünü bana yaklaştırdı, daha çok ve daha çok sonra bir adım geriye çekildi,

''Evet, nefes almadığına göre sanırım yaşamıyorsun.'' İki saattir nefes alıp vermediğimimi kontrol ediyordu. Manyak herif.. Derin bir nefes aldığım da o, o kadar yakınımdayken nefes almayı unutmuştum. Çatlak herif, yüreğimi ağzıma getirmişti. Kalbimin atışları boğazımda yankılanıyor dudaklarımdan dışarı taşıyordu adeta.

''Ruh hastası..'' Diye mırıldandım ona doğru ilerlerken. Son birayı kafasına diktiğin de alkole ne kadar dayanıklı bir bünyesi olduğunu fark etmiştim. Şişeyi uçurumdan aşağı fırlattı. Neydi bundaki bu rahatlık. Hiç devlet memuru tipi yoktu.

''Akşama görevin falan yok mu?'' İstemeden dudaklarımdan kaçan cümlelerle bakışlarını gene direk gözlerime odakladı. Onunla mücadele edercesine gözlerine bakıyordum.

''Bu gün pazar cüce.'' Her cümlesinde ya gözleriyle benimle alay ediyordu ya da sözleriyle. Cüce de ne demek şimdi.

''Cüce mi?'' Yüzümü buruşturmayı da unutmamıştım. Niye lakap takar ki insanlar birbirlerine, bizim isimlerimiz verilmiş sonuçta. Ah, doğru ya ismimi bilmiyor. . .

''Değil misin?'' Tek kaşını havaya kaldırarak sordu.

''Öyle miyim?'' Tıpkı onun gibi tek kaşımı havaya kaldırmıştım. Gülümsedi, beyaz dişlerini her gülümsediğinde önüme serse de, gülümsemesi tatmin edici değildi. Göstermelikti . . .

***

''Burası.'' Sözlerimle arabayı frenledi. Biraz eski binanın önünde durduğun da kemerimi açarak ona döndüm.

Acı Hissetmek İsterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin