'Ne yaptın ne yaptın? Herkesin önünde ikinci kez Jungkook'a tokat mı attın? Kızım ben sana anlatamadım mı? Çocuk tehlikeli, çocuk acımasız.'
'Ne yapabilirim Rosé? Sınavda cebime kopya kağıdı attı. Onun yüzünden saatlerce temizlik yapacağım bugün. Boynuna mı atlasaydım?'
Rosé ile bankta oturmuş günü değerlendiriyorduk ama ortamın rahat olduğunu söyleyemezdim. Bir kaç saat önceki olay yüzünden ben dahil tüm okul gergindi çünkü Jungkook benim dışımdaki herkese sataşıp sürekli kavga çıkarıyordu. Hâlâ çok sinirli olduğu o kadar belliydi ki.
'Lisa anlamıyorsun. Geçen yıl sırf birine kafayı taktı diye hayatı zehir etti çocuğa. Yıl ortasında okul değiştirdi.' dedi Rosé büyük bir sıkıntıyla.
'Evet anlamıyorum. Tanrı mı bu çocuk? Koca okulda ona kafa koyabilecek biri yok mu yani?'
'Yok! Tabi ki de yok. Ne anlatıyorum ben sana yarım saattir. Lütfen dikkatli ol bundan sonra ona karşı.'
Kafa sallamakla yetinmiştim ancak dikkatli olmalık bir durum yoktu, başından beri benimle uğraşan o ve sevgilisiydi. Ama artık yeni kararlar almıştım madem bu yıl görünmez olmamın bir yolu kalmamıştı ben de artık ikisine de hak ettikleri gibi davranacaktım.
Kararlarımı Rosé'ye söylemedim çünkü anlamsız bir şekilde Jungkook'tan korkuyordu.
'Hadi kalk derse geç kalmayalım' dedim ayaklanıp okula yürürken. Ve sınıflarımıza dağıldık. Rosé ile aynı sınıfta olmak isterdim. Sınıfa gidip sessizce ve kimsenin suratına bakmadan yerime oturdum, çok geçmeden de dersin hocası gelmişti; arkasındaki Jungkook'la. Ben dahil tüm sınıf şaşırmış; fısıldaşmaya başlamıştı o ise sadece bana bakıyordu.
'Arkadaşlar, Jungkook arkadaşınız kendi sınıfında yaşadığı bazı problemler yüzünden bu sınıfa alındı. Lütfen ona iyi davranın.' dedi hoca gülümseyerek.
Ve benim jetonum o an düştü. Bugün her önüne gelene çatmasının sebebi kendini problematik göstermekti. Hem zekiliği hem de istediği anda sınıfı değiştirecek kadar ismi sayılır biri olması beni şaşırtmıştı.
Hocanın 'Hadi istediğin yere geç' demesiyle gözlerimin içine baka baka yanımdaki boş yere oturdu. Yıllardır en arka sırada tek otururdum ama şimdi bana takık bir mal yanıma oturuyordu. Sinirle ona dönüp fısıltıyla;
'Ne yaptığını sanıyorsun sen' dedim.
'Boş bir yere oturdum sadece'
'Başka boş yerler de var oralara da oturabilirsin' dedim neredeyse tıslayarak.
Ellerini oturduğum sıraya yaslayarak üzerime doğru geldi. Yine çok yakınımdaydı ve ben bu yakınlıktan rahatsız oluyordum, beynim çalışmayı durduruyor gibi oluyordu.
'Ben böyle istiyorum' dedi tane tane. Ardından da ekledi 'Sen de çok yakında benim ne istersem onu yaptığımı anlayacaksın'
Tam ağzımı açıp cevap vermek üzereydim ki hocanın 'sessiz olun uyarısını' duydum. O da bunu duymasıyla benden uzaklaşıp önüne döndü.
Tanrım bu yıl yanımdaki bu çocukla bitecek gibi değildi.
Son ders zilinin çalmasıyla hızlı adımlarla spor salonuna koştum. Bir an önce cezamı çekip evime gitmek istiyordum. Ancak bu benim istediğim kadar hızlı olmayacak gibi görünüyordu.
Saatlerce temizlik yaptım. Çöp topladım. Topları, raketleri, formaları düzenleyip yerleştirdim. O kadar çok yorulmuştum ki yaptığım her işte Jungkook'a sövmeyi de ihmal etmiyordum. Tüm işleri bitirdiğimde saat sekizi geçiyordu ve hava çoktan kararmıştı. Yorgunlukla kendimi yere attım; bir kaç dakika tavanı izlesem sorun olmazdı. Sonra da kalkıp evin yolunu tutacaktım ki elektrikler gitti; her yer karanlık olmuştu. Ardından da kapının kilit sesini duydum.
Hızla yerimde doğruldum telefonumu bulup ışığını açtım. Bir yandan da kimse yok mu diye bağırıyordum. Karanlıkta kalmaktan hoşlanmazdım. Kapıya vuruyordum. 'Kimse yok mu?' diye bağırıyordum. Ancak beni duyan yok gibiydi. Ve ben çoktan ağlamaya başlamıştım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu, ardı ardına kapıya yumruk atıyordum. Kaç dakika kapıya vurdum bilmiyorum; umudum kesildiği anda kapının önünde yere çöktüm. Bacaklarımı kendime çekmiş, sessizce ağlıyordum. Karanlık bana hatırlamak istemediğim her şeyi hatırlatırdı. Hatırladığım şeyler daha çok ağlamama neden oluyordu.
Nefes alamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.