Günün ilk ışıklarında ve resmen Jungkook'un kollarında gözlerimi açmıştım. Çok garipti yaşadığım her şey. Jungkook hâlâ uyumaya devam ediyordu ve açıkçası uyandığınla onunla karşılaşmak istemediğimden hızlı ve olabildiğince sessiz olarak bana sarılan kollarının arasından çıkmıştım. Uyanmadığına emin olduğumda ise evden çıkıp kendi evime gitmiştim.
Hızlı bir duş almış, hazırlanmış ve okula yürümeye başlamıştım. Jungkook da muhtemelen uyanmıştı hatta okula gitmiş bile olabilirdi. Uyandığında ne düşünmüştü bilmiyordum tıpkı onu gördüğümde nasıl davranacağımı bilmediğim gibi. Gerçi kendi, yarın düşman olmaya devam ederiz demişti bu demek oluyordu ki kendisi dün geceyi yok sayacaktı, benim de öyle davranmam gerekiyordu ama o zaman bu karnımdaki garip his neydi ve ben bunu nasıl yok sayacaktım?
Kısa bir yürüyüşün ardından okulun bahçesinden içeri girmiştim. İnsanlar bana bakmıyor, benim hakkımda konuşmuyordu. Sonunda özlediğim günlere döndüğümü hissetmiş ve derin bir oh çekmiştim. Tanrı ise büyük bir kahkaha atmıştı sanırım bu hareketime çünkü tam o sırada bana yürüyen Joon Seo'yu görmüştüm.
Joon Seo yıllardır bana takık olan, arada bir bulaşıp, saçmalayıp aylarca beni yok sayabilen bir psikopattı. Varlığını unutturacak kadar kaybolduğuna göre bana sarma dönemlerinin gelmiş olduğunu anlayarak göz devirdim.
'Lisa prensesim, seni çok özledim'
'Hayır, seninle dışarı çıkmam, seninle sevgili olmam ve seninle öpüşmem. Beni rahat bırak' dedim yürümeyi durdurmadan ve yüzüne bakmadan. Nasıl olsa diyeceklerini biliyordum ve bunu olabildiğince kısa tutmak en iyisiydi.
Kolumdan tutulup ona döndürüldüm. Tanrım, kolumu kesip atmak istiyordum.
Beni kendine yaslamış ve kolumu bırakmayıp hatta sıkarak konuşmuştu.
'Güzelim herkese veren, beni yeren tavrın bana çok batmaya başladı haberin olsun'
'Ne saçmalıyorsun?' dedim dişlerimin arasından.
'Yalan mı? Jungkook ile öpüşüp, Eunwoo ile kafeye giden sen değil misin? Şu güzellikten biz de payımızı almayalım mı yani?'
Midemi bulandırıyordu. O kadar öfkelenmiştim ki beni tuttuğu koluna rağmen onu omzundan itip savrulmasını ve beni serbest bırakmasını sağladım.
'Benden uzak dur, pislik' dedim işaret parmağımı ona yönelterek. Sesimin yükseldiğinin de sabah beni umursamayan herkesin yine bana baktığını da biliyordum ama yapabilecek bir şeyim yoktu öfke çoktan kanımda dolanmaya başlamıştı.
'Onlar da seni sadece yatağa atana kadar görecek. Seni rahat bırakmamı istiyorsan benimle bir geceye ne dersin?' dedi.
Duyduğum her kelime sonu olmaz bir sessizlik girdabının içine attı beni. Şaşkınlıktan ağzım mühürlenmişti sanki ne diyeceğimi bilemez haldeydim. Bu ise fırtına öncesi sessizlikmiş meğer çünkü gür bir ses duydum önce ve ardından arkamdan gelip Joon Seo'nun yüzüne yumruk atan bir adet Jungkook gördüm.
'Tipini siktiğimin şerefsizi. Ölmek istiyorsan git bir yerden atla beni niye katil etmek istiyorsun?'
Ortalık bir anda karışmıştı. Okuldaki herkes üçümüzün etrafında bir yuvarlak oluşturmuş, fısıltılar eşliğinde kavgayı izliyordu. Jungkook kendini kaybetmiş bir şekilde Joon Seo'ya vuruyor bir yandan da söyleniyordu. Bu kadar sinirlenmesinin benimle ilgisi var mıydı, bilmiyordum.
Ben herhangi bir şeyi bilebilecek durumda değildim; şaşkınlıkla olanları izliyordum. Ben donmuş bir şekilde onları izlerken Joon Seo'nun sonunda Jungkook'a karşılık vererek ona yumruk atışını görmüş ve ufak bir çığlık bırakmıştım. İkinci yumruğu yiyen Jungkook ile biraz kendime gelmiş ve onları ayırmam gerektiğini fark etmiştim.
Jungkook tekrar Joon Seo'yu altına almış dayak manyağı yaparken koluna yapışmış ve 'yeter' demiştim. Tutuşumla Jungkook öfkeli bakışlarını bana çıkartmış ve bir kaç saniye yüzüme bakmıştı. Ardından hiç bir şey demeden kalkmış ve Joon Seo'ya son bir tekme atarak hızlı bir şekilde yürümeye başlamıştı.
'Siktiğimin çocuğu. Yavşak.'
Peşinden koşarak onu yetiştim. 'Revire gitmemiz gerek' dedim kanayan kaşını göstererek. Beni hiç bir şey demeden ufak bir baş sallamasıyla onaylamıştı. Çok sinirliydi ve bu siniri bana yansıtmamaya çalışmak gibi bir niyeti de yoktu.
Revirde hemşire yoktu o yüzden odaya girer girmez Jungkook'u oturtmuş ve pansuman yapabilecek malzemeleri aramaya koyulmuştum. Bir yandan da kısık sesle söyleniyordum.
'Ne diye kavga çıkartırsın ki okulda?'
'Saçma sapan konuşuyordu ben de susturdum' dedi omuz silkerek. Başta ne dediğini anlayamayıp yüzüne baksam da sonra bir şey dememeye karar verip ellerimdeki malzemelerle karşısına oturdum.
Kaşındaki patlakla ilgilenmeye başladım. İşimi ciddiyetle yapıyordum çünkü yüzündeki yara garip hissettirmişti bana.
'Yüzün... Yakından daha güzelmiş sarışın, fark etmemiştim ' dedi neredeyse dibimdeyken.
Söyledikleri kalp atış hızımı arttırmıştı. Tanrım neden böyle oluyordu? Neden böyleydi Jungkook son zamanlarda? Alışkın değildim onun bu tavırlarına.
Söyledikleri yüzünden oluşan garip havada, onun yüzüne doğru eğilmiş, bir elim kaşındayken ve yüzüne bakıyorken büyük bir gürültüyle bulunduğumuz odanın kapısı içeri girdi geçen gün Jungkook'un evine gelen manyak Taehyung.
'Çifte kumrular, best shipim' Taehyung kısa bir an bize ve özellikle Jungkook'un kaşında bulunan elime bakmış ve devam etmişti.
'Sizi bölmeyi hiç istemezdim ancak Lisa'cım, Tanrıçam; sana bir şey söylemem gerek'
Şaşırmıştım. Jungkook da şaşırmıştı ki önce Tae'ye bakmış ardından bana bakarak kaşlarını çatmıştı.
'Parti veriyorum yarın akşam. Sen de gelmek ister misin diye soracaktım' Tam öyle yerler benlik değil deyip ret edecektim ki Jungkook'un söze girmesiyle benim de sinirim tepeme çıkmıştı.
'Saçmalama Tae, Lisa'nın ne işi var o partide'
'Neden?' dedim tek kaşımı kaldırarak.
'Lisa; küçüğüm öyle yerler senin için fazla... büyük?' Gerçekten bu adam beni sinirlendiriyordu.
Hayır, kendini ne sanıyorsa?
'Tabi ki gelirim Tae' demiştim sırf Jungkook'a olan inadımdan. Bunu duyan Taehyung sevinçle yanımızdan ayrılmıştı ve beni şu an sinirle bana bakan Jungkook'la yalnız bırakmıştı.
'Lisa, sen Tae nin partilerini biliyor musun da geleceğim diye söz veriyorsun?'
'Sen gidebiliyorsan ben de gidebilirim. Sonuçta aynı yaştayız.' dedim sesimden inatçılığım akarken.
Jungkook daha çok sinirlenmişti. Sanırım asla onu dinlemememdi şu an beni öldürecekmiş gibi bakmasının sebebi.
'Lisa o parti seks, alkol, müzikten ibaret' dedi sabrının son demlerinde olduğunu belli eden tonlamayla.
Gözümü kısarak onu cevapladım.
'Müzik severim'
Herkese merhaba. Belki gün içinde ikinci bir bölüm yayınlayabilirim haber vermiş olayım.
Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen
Sevgiler.🎈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.