14

994 76 90
                                    

Dün o kadar yorulmuştum ki ilk iki ders aralıksız uyumuştum ama asıl şaşırtıcı olan şey yanımda oturan Jungkook pisliğinin iki saat boyunca beni rahatsız edecek hiç bir şey yapmaması üstelik kendi ceketini omuzlarıma örtmesiydi. Bu kadar insancıl bir hareketi Jungkook'tan beklemediğimden başta ne diyeceğimi bilememiştim.

'Teşekkür ederim' dedim ceketini sıraya koyarak. Teşekkür etmekten zarar gelmezdi diye düşünüyorum.

'Etme' demişti tüm gıcıklığıyla. Göz devirip bu konuşmayı burada bitirmek istiyordum ki o sinirimi bozmak zorundaymış gibi söze girdi.

'Sakın sana ceketimi verdiğim için pembe hayallere kapılma. İnsanlığımdan yaptım seninle bir ilgisi yok'

Tanrım! Nasıl bir günah işlemiştim acaba yanımdakine katlanacak kadar.

'Senin insan olduğunu ve insancıl bir şey yapacağını düşünmek başlı başına bir pembe hayal değil mi zaten?'

Sinirlenmişti, bunu yumruğunu ve çenesini aynı anda sıkmasından anlamıştım ve bu beni eğlendirmişti. Son zamanlarda yapmayı en çok sevdiğim şeylerin onu sinirlendirmek, ona tekme ya da yumruk atmak olması oldukça manidardı.

'Seni var ya' demiş ancak devam edememişti çünkü sınıfa müdür girmiş bize genel sağlık ve maddi durumumuzla ilgili bir form dağıtmıştı. Aylık kazancımız, ailemizin kaç kişilik olduğu, kronik bir hastalığımız ya da alerjimiz var mı gibi sorulara cevap veriyorduk.

Ben de son soru olan alerji kutucuğuna şeftali alerjimin olduğunu belirtip gözümü kağıdımdan kaldırmıştım ki Jungkook'un kağıdıma baktığını gördüm. Kafamı 'ne var' dercesine sallamamla önüne dönmüştü. 

Birkaç saat sonra Rosé ile yemekhanede buluşmuş, yemeğimizi almış oturuyorduk. O her zamanki gibi bana hiç ilgilenmediğim onlarca şey anlatıyor ben ise kafamı bile kaldırmadan yemeğimle ilgileniyordum. Kafamı bile kaldırmıyordum çünkü kafamı kaldırdığım an bana bakıp aralarında fısıldaşan insanlar göreceğime emindim ve bunu görmeyi hiç mi hiç istemiyordum.

Bir süre sonra Rosé nin telefonuna mesaj gelmiş ve 'pardon' diyerek konuşmayı bırakıp telefonuyla ilgilenmeye başlamıştı. Bu durum ise etraftaki fısıltıların benim için duyalabilir olmasını sağlamıştı.

'Eunwoo'yla görmüşler bu kızı geçenlerde. Okulun yakışıklı erkekleri bu Tayland'lı da ne buluyor anlamıyorum doğrusu. Bir bana mı çok çirkin geliyor bu kız'

'Jungkook'tan yüz bulamayınca Eunwoo'ya yanlamış işte'

'Jungkook'tan çabuk vazgeçmesi kendi adına doğru bir karar yoksa Sana bu Tayland'lıyı burda yaşatmazdı.'

'Şunun çirkinliğine baksana. Sadece bacakları uzun, kemik torbası gibi bir kız.'

Duyduklarımı sinirlenmiyorum dersem yalan derdim ancak umursamıyor gibi görünmek zorundaydım. Olay çıkarmak istemiyordum çünkü insanların ağzı torba değildi, öyle olsaydı bile herkesinkini tek tek büzmekle uğraşamazdım.

'Babası bile yok bu kızın. Kendini ne sandı da Jungkook'a tokat attı anlamıyorum ama geçenlerde kafede baya kur yapmış çocuğa, öyle diyorlar'

Bu bardağı taşıran son damlaydı. Ben Jungkook'a kur yapmamıştım ve kimse babasızlığım hakkında konuşamazdı. Her şeye tamam ama bu konu hakkında kimseyi konuştaramazdım yoksa benliğimi kaybederdim.

Bir hışım gözümü kaldırdım ve sesin geldiği masaya baktım. Üç kız çaprazımda bir masaya oturmuştu. Sakince yerimden kalktım ve yanlarına vardım. 

'Hanginiz az önceki cümleyi kurdu?' 

Sesim öfkeli çıkmamıştı aksine duygusuzdu ama yerimden kalkmam hatta kafamı kaldırmam bile yemekhanede herkesin susup beni izlemesine neden olmuştu.

Tanımadığım sarı kıvırcık saçlı bir kız arkasına yaslanarak 'ben' demişti. 

'Söylediklerin için şimdi burada özür dile' 

Söylediğim çok komik bir şeymiş gibi büyük bir kahkaha attı kız. Ardından büyük bir yapmacıklıkla konuşmaya başladı. Söylediği her kelime tüylerimi diken diken ediyor, kendimi tutmamı zorlaştırıyordu.

'Neden? Yalan mı söylüyorum yoksa? Baban var mı? Ya da Jungkook sana yüz vermediği için depresyona girmedin mi? Oysa sırf seni öptü diye götün kalkmıştı, peşinden koşacağına inanıyordun değil mi?'

Ufak bir 'hah' bıraktım suspus olmuş ortama. Dışardan tehlikeli göründüğümü biliyordum ve insanların bakışları şu an bu fikrimi yeterince onaylıyordu.

Ve daha fazla beklemeden kızın saçından tuttuğum gibi yere atıp üstüne çıktım. Bir yandan yumruk atıyor bir yandan tırnaklarımla yüzünü çiziyordum. Hıncımı alabilecek gibi değildim ve etraftaki bağırışlar beni daha fazla gaza getiriyordu.

Çok geçmeden kafama bir sandalye yedim. Kimin yaptığını görmemiştim ama muhtemelen sürtüğün arkadaşlarından biriydi. Sandalye plastik olduğundan büyük zarar vermese de sendelememe yol açmış altımdaki kızın üstüme çıkmasına sebep olmuştu. Şimdi kendini savunmak zorunda kalan bendim.

Bu sırada ne ara yanıma geldiğini anlamadığım Rosé de üstümdeki kıza tekme atmış beni kaldırmıştı, artık kavga ikişer kişilikti. Rosé bana sandalyeyle vuran kıza yönelmişti. Ben de kıvırcığın bana doğru geldiğini görmüş bileğinden tuttuğum gibi ters döndürüp masaya sallamıştım. O andan sonra kızın bana dokunmasına izin vermemiş aldığım dövüş dersleriyle kızı bir güzel benzetiyordum ki müdür yardımcısının sesini duydum.

Hızlıca bizi ayıran müdür yardımcısı bizi odasına götürüp bir güzel azarlamış ancak ilk vukuatım olduğundan ceza vermemeyi tercih etmişti. Rosé ile müdür yardımcısının odasından çıktığımızda saçı başı dağılan biz değilmiş gibi birbirimize bakarak kahkaha atmaya başlamıştık.

'Teşekkür ederim' dedim gülışlerimin arasında büyük bir samimiyetle.

'Ne demek. Büyük stres attım sayende' Rosé iyi bir kızdı; yaptığı iyiliği yüzünüze kakmayacak kadar iyi bir kız hemde.

Çok geçmeden ayrılıp sınıflarımıza gitmek üzere ayrıldık. Sınıfa girer girmez tüm bakışlar bana dönmüştü umursamayarak yerime oturdum. Bugünden tek tahribiyatım olan dudağım kenarındaki yaraya gitti parmaklarım ve bugün olanları düşünmeye başladım.

FORGET FOREVER -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin