31

940 72 164
                                        

'Teşekkür ederim' dedim Jungkook'un arabasındayken ve henüz daha inmemişken.

Keşke inmeseydim.

Jungkook ile vedalaşmış ve eve doğru yürümeye başlamıştım. Bahçe kapısından da içeri girmemle evden bağırış sesleri duymaya başlamıştım. Kaşlarım çatıldı istemsizce. O sırada onu, yıllardır görmediğim o adamı gördüm.

O da seni gördü yıllar sonra.

Sonra her şey bir anda oldu. Gözlerimde biriken tüm yaşların, güvensizliklerimin, travmalarımın sebebi olan o adam bir anda bana yaklaşmış ve sarılmıştı. Kollarımı kaldıracak gücüm yoktu eğer olsaydı tüm gücümle onu iter ve bana dokunma aşağılık herif derdim.  

Ama onu itemedim. Yıllar önce bana ve anneme yaptığı tüm kötülüklerine engel olamadığım adamın bana sarılmasına engel olamadım. O uzaklaştı benden bir süre sonra.

'Seni özledim kızım. Ben değiştim. Ben çok iyi biriyim artık' dedi karşımdaki adam. Yüzündeki iğrenç gülümsemeyi yumruğumla dağıtmak istiyordum.

'Defol buradan' diyebildim zorlukla. Annemi gördüm hemen sonra kapıdan çıkmak üzereyken. Dudağı kanıyordu. O an hissettiğim her şey yerle bir oldu ve geriye sadece öfkem kaldı.

Omuzlarından itmeye başladım onu.

'Tanrının cezası. Yetmedi mi ha tüm kötülüklerin? Nefret ediyorum senden. Uzak dur artık bizden'

Bir yandan bağırıyor bir yandan da omuzlarından bahçe kapısına doğru itiyordum. Bileğimden tutuldum biraz sonra iğrendiğim adam tarafından.

'Hâlâ çok yaramazsın Lisa' dedi yamuk gülümsemesiyle.

'Eğer annemin ya da benim bir daha karşıma çıkarsan yemin ederim yarım bıraktığım işi tamamlar ve seni öldürürüm' dedim öfkeden kızarmış gözlerimle. İlk kez 8 yaşındayken annemi dövdüğü sırada basit bir vazoyla öldürmeye çalışmıştım onu ama bu yaptığımın bedeli günlerce okula bile gidemeyecek kadar dayak yemek olmuştu.

Hatırladığım her şey nefesimi kesse de, o gittikten sonra saatlerce ağlayacağımı bilsem de şimdi güçlü durmak zorundaydım.

'Şu tavırlarına bak. Resmen babanın kızısın. Kızım olmasaydın da seni bu kadar çok severdim muhtemelen'

İğrençti. Söylediği ya da söylemeye çalıştığı her şey iğrençti. Onu evden iyice uzaklaştırdığımı düşündüğümde ona arkamı dönmüş ve annemle beraber eve girmiştim. Çok kısa bir anda dağılmıştım; toparlanmam yıllar sürmüşken hem de.  Eve girer girmez ise anneme bir şey diyemeden odama çekilmiştim. Yatağıma yatıp saatlerce ağlamak istiyordum. Öyle de yaptım. Uykuya dalana kadar ağlamaya devam ettim.

Aklımdaki tek şey o lanet adam ve yaptıklarıydı. Yıllarca bize eziyet etmiş, annemi ve beni dövmüş, günlerce aç ve susuz bir şekilde karanlık odalarda bırakmış, beni taciz bile etmişti o pislik. Sonra yine sarhoş olduğu bir gün birini öldürdüğü için hapse atılmıştı. O gün çocuk aklımla birini öldürdüğü ve bu sayede ondan kurtulabildiğimi düşündüğüm için mutlu olduğumu hatırlıyordum ama o şimdi buradaydı. Geri dönmüştü. Neden hapiste değildi, anlamıyordum. 

...

Dün okula gitmemiş, tüm gün ağlamış ve yataktan hiç çıkmamıştım. Baba bile demek istemediğim o adamın varlığı tüm yaşam enerjimi yitirmeme neden olmuş gibiydi. 

Ama bugün okula gitmek zorundaydım. Yavaşça yerimden kalktım ve Rosé'nin endişe dolu mesajlarına 'iyiyim, bugün okula geleceğim' diye cevap verdim ve hazırlanmaya başladım.

Taehyung ve Jimin bile mesaj atıp neden okula gelmediğimi sormuşlardı ancak Jungkook yazmamış ya da aramamıştı bunu garip bulsam da umursamamaya çalışarak hazırlandım ve okula gittim. Bunu okulda ona yüz yüze sorabilirdim.

Sınıfa girdim. Biliyordum, dün bütün gün ağladığım için biraz kötü görünüyordum ancak yine de sınıftakiler de dahil tüm okulun bana bakması garipti. Üstelik uzun zamandır bu bakışları görmüyordum. Garip bir şeyler vardı ama anlayamıyordum.

Jungkook'u sınıfta göremeyince kantinde olduğunu düşünerek kantine gidiyordum ki yolda Rosé ile karşılaştım. Gergin görünüyordu.

'Ahh Lisa. Seni görmek ne güzel.' 

'Seni de öyle?' dedim anlamayarak. 'Ders başlayacak neden kimse sınıfta değil?' diye sordum.

'Şey ilk iki ders tüm öğretmenlerin şehir içi bir toplantıya mı ne katılması gerekiyormuş o yüzden dersler boş' diyerek açıkladı Rosé.

'Aah ondan kimse sınıfta değil. Jungkook'u gördün mü peki?'

'Ben mi? Şey görmedim sanırım' demişti arkadaşım. Gerçekten garip davranıyordu ve ben sebebini anlamamıştım. Sadece bir gün okula gelmemiştim; herkesteki bu davranış değişikliklerine ne sebep olabilirdi anlamıyordum.

'Kantinde olmalı. Gel biz de kantine gidelim' Normal davranmaya çalışmak çok zordu. Hem babamın geri dönmüş olmasının korkusu, hem de hatırladığım tüm korkunç hatıralarım geceleri beni neredeyse hiç uyutmuyordu ve ben bu yüzden zaten yeterince kötü hissediyordum. Yaşadıklarımı kimseye belli etmemeye çalışmak ise bin kat daha zordu.

'Gitmeyelim' diye yüksek sayılabilecek sesle cevap veren Rosé'ye göz devirdim. Anlaşılan sıkıntıları olan sadece ben değildim bu yüzden Rosé'yi daha fazla ciddiye almayıp kantine doğru yürüdüm. Rosé arkamdan başka alternatifler üreterek geliyordu.

Kantine girip, Jungkook'u bulmak adına biraz göz gezdirdim. Bu sırada tüm bakışların bana döndüğünü görmüştüm. Biraz sonra onu buldum. İlk başta gördüklerimi algılayamadım, yanlış gördüğümü bile düşünüyordum. 

Jungkook; Sana ile oturmuş gülerek muhabbet ediyordu. Tanrım, burada neler oluyordu böyle? Hızla yanlarına adımladım.

'Jungkook?' diye mırıldandım yanlarına varınca. 'Neler oluyor burada?' 

Jungkook ise umursamazca omuz silkti, çok rahattı. 'Oturuyorum?' dedi kaşlarını kaldırarak.

'Sana ile mi?' dedim bu sefer sinirle. Burada neler döndüğünü hâlâ anlayamamış olsam da çoktan sinirlenmeye başlamıştım.

'Evet. Sevgilimle oturmamın nesi bu kadar şaşırttı seni?' dedi Jungkook. O an başımdan kaynar su dökülse daha az şaşırabilirdim. Bu duyduklarım gerçek olamayacak kadar saçmaydı. Bir an Sana'nın yüzüne baktığımda gülümseyen suratı midem bulandırmıştı; kusacak gibi hissediyordum. Kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Ben şaşkınlıkla Jungkook'un suratına bakarken Jungkook bulunduğu sandalyeden kalktı yavaşça ve tam karşımda durdu.

'Sen bu peri masalının gerçek olduğunu mu düşünmüştün yoksa küçüğüm? Beni hiç tanıyamamış oluşuna kırıldım bak şimdi.'

Kantindeki herkesin bizi izlediğini biliyordum. Jungkook iğrenç bir gülümseme yerleştirerek devam etti sözlerine.

'Günaydın prenses, senden sadece intikam aldım. Şimdi kendi köşende yaşa aşk acını.'

Söyledikleri dilimi mühürlemişti resmen ve o an yapabileceğim tek şeyi yaptım. Büyük bir tokat bıraktım yüzüne. Bu ona ilk attığım tokat değildi belki ama ilk kez bu kadar kırılmış hissediyordum. 


Herkese merhaba. Jungkook sizce birden neden böyle davranmaya başladı ya da başından beri böyle biri miydi? Ne düşündüğünüzü merak ediyorum, o yüzden fikir belirtirseniz çok mutlu olacağım.

Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayın lütfen.

Sevgiler.🎈

FORGET FOREVER -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin