Ertesi gün okul çıkışı vakit kaybetmeden yeni iş bulmuş olmamın mutluluğuyla kafeye gelmiş çalışmaya başlamıştım. Saatler birbirini kovalarken itiraf etmeliyim ki yorulmuştum çünkü kafenin okula yakın olması ve öğrencilerin çok sık takıldığı mekanlardan biri olması sebebiyle ciddi anlamda kalabalıktı ve ben saatlerdir neredeyse hiç dinlenemeden çalışıyordum. Yine de şikayetçi olduğumu söyleyemezdim; geçinebilmek için çalışmak zorundaydım.
Az önce boşalan masayı elimdeki bezle silerken masaya birkaç kişi oturdu. Yüzlerine bakmadan silmeye devam edip işimi bitirdiğimde cebimdeki sipariş defterini çıkarak ne istediklerini sormak için kafamı kaldırmıştım ki Jungkook ve arkadaşlarını gördüm. Göz devirmemi engelleyemesem de kendime sakin olmam gerektiğini hatırlatarak siparişlerini sordum.
Masadaki Jungkook dışındaki herkesten şiparişini aldığımda Junkook'a döndüm ve onu beni sinirle süzerken yakaladım. O bakışımla gözlerini elindeki menüye döndürmüştü. Bu sırada ben ise masadaki onun dışındaki herkesin ne kadar kibar ve güler yüzlü olduğunu düşünmekle meşguldum. Acaba bu dağ kaçkını ayı ile nasıl arkadaş olmuşlardı?
'Bir hamburger menü istiyorum; kola ve patates büyük olsun'
Söylediklerini not ederek yanlarından ayrıldım. Çok geçmemişti ki Jungkook tekrar bana seslendi.
'Önden su istiyorum, dışardan' dedi. Kafamı sallayarak onaylayıp ona su götürmeye gittim. Suyu elime aldığımda kafasına atsam nasıl olur diye düşünmeden edemiyordum ancak yapamazdım. Sessizce suyu masalarına bırakıp afiyet olsun diyerek yanlarından uzaklaşmıştım ki arkamdan tekrar Jungkook'un sesini duydum.
'Bu çok sıcak, değiştir bunu'
Sinirle arkamı dönsem de sakince cevapladım 'Dışardan istemiştiniz ya beyefendi, sıcak olmasından daha normal ne var?'
Söylediklerimle Jungkook yüzündeki yamuk gülümsemeyle arkasına yaslanmıştı. Sanırım beni sinirlendirmek onu ayrı mutlu ediyordu.
'Şimdi de dolaptan istiyorum. Bana soğuk su getir'
İçimden kabalığına çığlıklar atıyor olsam da dışımdan sadece gülümseyerek yanlarından su götürmek için ayrıldım.
Çok geçmeden siparişlerini götürdüm; sonra Jungkook'un istediği soğan halkalarını, sonra ekstra peçeteyi, sonra kola içmek istemediği için meyve suyunu... Sonra Jungkook'un 'yanlışlıkla' yere döktüğü meyve suyunu temizlemek için yanlarına gittim ve meyve suyunu döktüğü için yenisi götürdüm. Resmen dakikalarca beyefendiye şahsi hizmet etmiştim. Üstelik onunla ilgilendiğim diğer bütün anlarda da gözleri sinirle üstümde dolanıyordu.
Sabrımı sınamak için tanrı tarafından gönderildiğine ve benim de keşiş sabrına sahip olduğuma yemin edebilirdim; ancak kanıtlayamazdım.
Bir kaç dakikadır özgürdüm, seslenen yoktu ve bu sırada acıyan ayaklarımı uzatmak adına yere çökmüştüm ki tanrının sabrımı sınamak için yolladığı Jungkook'un sesini duydum. Derin bir nefes alarak yanına gittim
'Ben sigara içmek istiyorum'
Gerçekten çok fazla göz deviren biri değildim ancak bu adam sürekli göz devirmeme sebep oluyordu. Hayır, sigara içmek istiyorsan iç bana ne diye söylüyorsun demek istesem de 'Burası kapalı mekan. Dışarda içebilirsiniz' dedim.
'Dışarda ne kadar yağmur yağdığının farkında mısın sen?'
'İçmeyin o halde'
'İçmek istediğimi söylediğimi sanıyordum' dedi öne doğru gelip gözlerini kısarak. Korkutucu olduğunu mu düşünüyordu acaba?
'Ne yapmamı istiyorsunuz?' dedim sinirimi saklamak için özel bir çaba sarf ettiğim sesimle.
'Buranın personelin kullandığı bir balkonu var oraya götür beni'
Şaşırmıştım. Söylediği gibi o balkon personele özeldi ve mutfağın arkasında kalıyordu. Bunu nerden biliyor diye düşünüyordum ki şaşkınlığımı gören Jungkook ortama küçük bir kahkaha bırakmış ardından gözlerini bana dikerek 'Bir ara takıldığım bir kız göstermişti bana orayı' demişti.
Bu adam cidden midemi bulandırıyordu. Ona iyilik yapmak istemesem de dediğini yapmazsam beni rahat bırakmayacağını bildiğimden ve ben ilk günden yeterince yorulduğum için başka aksiyonlar istemediğimden küçük bir kafa sallamasıyla onu onaylamış ardından 'beni takip et' demiştim.
Onu balkona çıkarttıktan sonra 'burada istediğin kadar zıkkımlanabilirsin' deyip işime dönmek üzereydim ki kolumdan tutulmuştum. Asla beni rahat bırakmıyordu. Derin bir nefes alarak ona döndüm ve yüzüne bakmaya başladım.
Jungkook ise kolumu bırakmadan konuşmaya başladı.
'Neden yaptıklarıma karşılık vermiyorsun? Okuldaki hırçın kıza ne oldu?'
'Çünkü çalışıyorum Jungkook ve kolumu bırakırsan çalışmaya devam etmek istiyorum.'
Kolumu bırakmamıştı aksine kolumu çekerek biraz daha yaklaştırmıştı birbirimize.
'Burada müşterin çok olur senin' demişti yamuk gülümsemesiyle.
Ne demeye çalışıyordu anlamak dahi istemiyordum. Çünkü ima ettiği şey benim anladığım gibiyse yüzündeki yamuk gülüşü yumruğumla iyice yamultmak isteyebilirdim.
'Sana ne' dedim kolumu ondan kurtarmaya çalışırken. Sinirlenmeye başlıyordum ve bu hiç hayra alamet değildi.
Ona açıklama zorunluluğum olmadığı için söylemeyecektim ancak giydiğim etek de crop top da patronun emriydi ve bütün kadın çalışanlar böyle giyinmek zorundaydı.
'Söylesene madem okulda anlattıkları gibi bir kızsın neden seni öpüşüme bu kadar tepki verdin?'
Kimseye yüz vermediğim ve hakkımda konuşulan hiç bir şeyi düzeltme gereği hissetmediğim için arkamdan her geçen gün daha iğrenç şeyler konuştuklarını biliyordum ancak bunu şimdiye kadar kimse yüzüme söylememişti. Ve yüzüme söylenmesi arkamdan konuşulmasından çok daha kırıcıydı.
Kolumu Jungkook kolundan çekmek istediğimde yine bırakmamasıyla gülümseyip beni tutan kolundan destek alarak ters dönerek yüzüne bir tekme attım. Tekmemle yere düşen Jungkook kolumu hâlâ bırakmadığı için ben de neredeyse üstüne oturmuştum.
Öfkeliydim ve derin nefesler alıp veriyordum. O şaşkınlıkla bana bakarken ben dolu gözlerimi ona dikerek 'Benim hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun' dedim tıslayarak.
Jungkook konuşmak için ağzını aralasa da yanağımdan süzülen göz yaşını görünce tekrar susmuş ve kolumu serbest bırakmıştı.
Üstünden kalkıp gözlerimi silerek hızlı adımlarla içeri girdim. Kalbim hızlı atıyordu, sakinleşmek adına balkon kapısını arkasında durarak nefeslenmek istedim ve bu sırada Jungkook'un mırıltısı ilişti kulağıma.
'Farkındayım ve sana ne kadar zarar vermek istiyorsam, seni bir o kadar tanımak istiyorum. Hastalıklı bir şey bu.'
Söyledikleri beni şaşırtmıştı; son söylediğini tekrar ederek içeri girdim.
'Hastalıklı bir şey bu'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.