Tokadın sesinin tüm kantinde yankılanmasıyla etrafımızdaki fısıltılar artmıştı.
'Sen hayatımda gördüğüm en şerefsiz insansın' dedim dişlerimin arasından. Ağlayacak gibi hissediyordum ama büyük bir kahkaha bıraktım bulunduğumuz sessiz ortama. Sanırım delirmiştim.
'Aşk acısı öyle mi? Senden sadece nefret ediyorum Jeon Jungkook'
'İki gün önce bana aşık olduğunu itiraf edip, dudağıma öpücükler bırakıyordun halbuki' Gözümün içine bakarak başladığı cümleyi kantindeki yüzlere bakarak bitirmişti. Bilerek yapıyordu, bilerek beni ona aşık oluşum üzerinden tüm okul önünde rezil etmeye çalışıyordu.
'Bugün de senden nefret ettiğimi söylüyorum.'
'Biliyor musun Lisa eğlenceli bile değildin. Sana katlanmak çok zordu benim için'
Tanrı şahitti ki o an yakınımda herhangi bir kesici alet bulunsa, karşımdaki aşağılığı delik deşer ederdim. Yine de kendimi tuttum, daha fazla okulun önünde rezil olmak istemiyordum.
'Siktir git orospu çocuğu' dedim iğrenerek. Söylediklerimle baştan beri sakin olan, eğlenen Jungkook gitmişti; arkamdan bağırdığını, sandalye devirdiğini duymuştum ama geri dönmedim. Hızla en yakın lavaboya girdim; arkamdan gelen Rosé ile beraber.
Gözlerim doluyordu, engelleyemiyordum. Yukarı bakmaya başladım ağlamak istemediğim için. Halimi gören Rosé şefkatle sarıldı bana o an bardağı taşıran son damlaymış gibi hıçkırarak ağlamaya başladım.
'Ben ona inanmıyordum ama aşık olmuştum' diyebildim zorlukla. O kadar çok ağlıyordum ki nefes alamıyor oluşumun sebebi hıçkırıklarım mı yoksa kalp kırıklığım mı anlamıyordum bile.
'Çok aptalım. Ben nasıl aşık olabildim ona, onca şeye rağmen?' dedim bir kez daha öfkeyle.
En çok kendime kızıyordum. Bana onlarca kötülük yapmış olan o adama nasıl aşık olabilmiştim? Ne kadar ağladım tuvalette bilmiyordum ancak dışardan gelen gürültüyle biraz duruldum. Bağırış sesleri geliyordu. Rosé ile beraber dışarı çıkmaya karar verdik.
Bahçeye çıktığımızda kalabalık çarptı önce gözümüze, sonra ise Taehyung ve Jungkook'un bağırış sesleri. Umursamayıp rastgele bir banka oturduk ancak konuşmalarını duyabiliyorduk.
'Sen karışma bu işe' diye söylendi sakin çıkan sesiyle Jungkook. Tae'nin neye karışmaması gerektiğini anlamamıştım.
'Böyle olmaz. Saçmalıyorsun sadece'
Taehyung'un sesi sadece bıkkın çıkıyordu ancak ikisinin de demlenen öfkeleri fark edilmeyecek gibi değildi.
'Sikeyim' diye bağırdı Jungkook. Ben dahil herkes irkilmişti çünkü cidden öfkeli bir bağırıştı bu. 'Sana ne Tae? Sana ne?' Bir itiş kalkış sesi duysam da etraftaki kalabalıktan neler olduğunu göremiyordum. Tekrar Jungkook'un sesini duymuştum.
'Ne oldu çok mu üzüldün? Aşık mısın ona? Ondan mı bu kuyruk acın?'
Neyden bahsettiklerini hâlâ anlamamıştım ama onlarla takıldığım bir kaç günde görmüştüm ki bu ikisi asla böyle kavga edecek tipler değildi. Aksine birbirleri için canlarını verecek gibi görünüyorlardı. Samimiyetten uzak bir şekilde güldüm. Belki de bana böyle göstermek istemişlerdi kendilerini.
Jungkook'un söylediğinden hemen sonra tekrar bir gürültü koptu. Anladığım kadarıyla Taehyung, Jungkook'a yumruk atmıştı. Tamam, bu beklenmedikti işte.
'Bu yaptıklarından pişman olacaksın amına koyduğumun şerefsizi ve ben o zaman arkanı toplamayacağım' Neredeyse iğrenerek kurmuştu bu cümleleri ve duyduklarımla şaşkınlıkla öylece kalmıştım. Taehyung, Jungkook'un bana yaptıklarından sonra bile onun lehine konuşmuş, onu savunmasa da desteklemişti. Şimdi ise alenen ve tüm okulun önünde onun yanında olmadığını haykırmıştı.
Ben şaşkınlıkla onları izlerken önce Taehyung çıkmıştı kalabalığın arasından. Yüzünde yara var mıydı oturduğum yerden göremiyordum ancak çok sinirli olduğu uzaydan bile görülebilirdi. Tanıştığımızdan beri ilk defa Taehyung'u bu kadar kızgın görüyordum. Şaşkınlığımdan ötürü ona çok bakmış olmalıyım ki üzerindeki bakışları hissederek bana dönmüş, bir kaç saniye yüzüme bakıp yoluna devam etmişti. Yüzünde garip bir ifade vardı, özür diler gibiydi, mahzun görünüyordu.
Ben Tae'nin arkasından şaşkınlıkla ve şüpheyle bakarken birinin bana baktığını hissettim. Kafamı çevirmemle Jungkook'un kanlanmış kaşıyla bana baktığını gördüm. En az Taehyung kadar sinirli görünüyordu, yumruklarını sıkmıştı. Onu görmemle içimde hissettiğim mide bulantısının yüzüme yansımasına izin verdim ve ardından gözlerimi devirerek göz temasımızı kestim. Onu görmek istemiyordum.
Öğle arasına kadar derslere girmeye devam etmiş olsam da beynimin hiç bir şey aldığını söyleyemezdim. Sakin ve duyarsız göründüğümün, insanların 'güçlü' göründüğümü düşündüklerinin ve bunu şaşkınlıkla karşıladıklarının farkındaydım. Dışarıdan ne kadar yıkılmaz görünürsem görüneyim içim paramparçaydı.
Babamın yarattığı tahribatın üstüne Jungkook mum dikmişti ve yetmemiş gibi her teneffüs sınıfta sevgilisi Sana ile oynaşıyordu; gözümün önünde, orada olduğumu bilerek. Yaptığı her şey biraz daha büyütüyordu kırgınlığımı ve ben her seferinde bu kadarına dayanamam gibi hissetsem de ağlamıyordum.
Eve gittiğimde günlerce belki haftalarca ağlayacağımı bilsem de şimdi ağlamıyordum.
Öğle arasına girmemizle hızlı bir şekilde Rosé'nin sınıfına gitti, kendi sınıfımda kalmak beni boğuyordu. Beraber yemekhaneye indik, şu an ise yemekhanede yemek yemeye çalışıyorduk. Bu pek mümkün değil gibiydi çünkü ne iştahımız vardı ne de insanların bakışları buna müsaade ediyordu.
'Oturabilir miyiz?'
Gözlerimi ellerindeki tepsi ile yanımızda dikilen Jimin ve Taehyung'a çevirmiştim. Açıkçası şaşırmıştım, onlar Jungkook'un en yakın arkadaşlarıydı. Şaşkınlıkla kafamı salladım aşağı yukarı. Onayımla beraber Jimin Rosé'nin yanına, Tae ise benim yanıma oturmuştu.
Herkes biraz yemeğiyle oynadıktan sonra Taehyung hafifçe öksürdü.
'Şey Lisa, biz senden Jungkook adına özür dileriz. Böyle bir planı olduğunu bilmiyorduk' dedi. Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Bu sırada oluşan sessizlikle Jimin girdi söze.
'Aslında götü boklu tavşan her planını bize anlatır ama bu yaptıklarından gerçekten bahsetmedi. Aksine sana aşık gibiydi, davranışları yani.'
Buraya kadar iyi idare etmiştim ancak Jimin'in son cümlesi kulağımda yankılanıyordu sanki. Bana aşık gibi davranmıştı, hiç aşık olmamıştı. Gözlerim doldu ama ağlamak istemiyordum. Bunu fark eden Rosé söze girdi.
'Neyse ne. Götü boklu arkadaşınızın yaptığı hiç bir şey umurumuzda değil.'
'Size kızgın değilim ve benim yüzümden arkadaşlığınızı bozmanıza gerek yok çocuklar. Nasıl rahat hissediyorsanız öyle davranın' dedim zorlukla.
Tüm yaşadıklarıma rağmen güçlü görünmeye çalışmak çok zordu. Yorgun hissediyordum.
Bu sırada beklenmedik bir şey oldu. Jungkook yanımızdan geçerken yemek tepsisini Taehyung'un üstüne devirmişti. Hepimiz şaşkınlıkla ayaklanırken bir an Jungkook'la göz göze geldim. İntikamını almış biri için fazla mutsuz ve sinirli görünüyordu. Gözlerimi ondan öfkeyle çekip Taehyung'a baktım, yemeklerle kirlenmiş hırkasını omuzlarından sıyırmaya başladım. Jungkook ise özür bile dileme gereği hissetmeden Tae'nin omzuna çarparak dışarı çıktı.
Jungkook'un derdini gerçekten anlamıyordum.
Herkese merhaba. Jungkook'un neden böyle davrandığı konusundaki tahmininiz var mı ve siz Lisa'nın yerinde olsaydınız nasıl davranırdınız merak ediyorum. Birkaç cümleyle fikir belirtirseniz mutlu olurum.
Bu arada bölüm sonu sorularıma cevap veren herkese teşekkür ederim, bu sayede fikir edinebiliyorum ve daha sağlam temeller üzerine yazabiliyorum.
Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın, lütfen.
Sevgiler.🎈
![](https://img.wattpad.com/cover/294866228-288-k582699.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.