18

1K 74 88
                                        

Ertesi gün okula gittiğimde sesim hâlen biraz kötü olsa da yaşadıklarımı kimseye belli etmemek adına iyiymiş gibi davranıyordum çünkü hakkımda dolanan yeni bir dedikodu istemiyordum. Öyle ki Rosé bile dağılmışlığımı fark etmemişti. Önceki gün neden erken çıktığımı sorgulamış ama üzerinde durmamıştı. Bu da benim işime gelmişti.

Bugün ilk yapacağım şey edebiyat hocasıyla konuşup eşimi değiştirmek ya da ödevi tek yapmaya ikna etmekti çünkü bırakın Jungkook'la ödev yapmayı onun yüzünü görmeye bile tahammülüm yoktu.

'Hocam, nasılsınız?' dedim koridorda yürürken yakaladığım edebiyat hocasına.

'İyiyim Lisa. Sen nasılsın?'

'Teşekkür ederim. Ben aslında size bir şey soracaktım acaba verdiğiniz ödevde eş değiştirebilir miyim ya da tek yapayım?'

'Lisa bu mümkün değil. Sen de çok iyi biliyorsun ki böyle imtiyazlara karşıyım şimdi sana böyle bir müsamaha göstersem eşini değiştirmek isteyen herkese göstermem gerekir. Başka bir şey yoksa iyi dersler canım.'

'Ama hocam...' desem de devam edememiştim çünkü buna izin vermeyeceğini biliyordum. Moralim çok bozulmuştu, dalgın bir şekilde kantine giderken Jungkook'un sesini duydum.

'Sanırım ödevi benimle yapmak zorundasın' 

Onu görmek bile öfkemi taşırıyorken nasıl onunla ödev yapacaktım merak ediyordum doğrusu. 

'Maalesef' dedim göz devirerek ve yanından ayrılıp kantine girdim. Ben Rosé'nin yanına giderken o da kendi arkadaşlarının yanına gitti. Arkadaşları muhabbet etse de sadece bana bakıyor, resmen beni göz hapsinde tutuyordu. Bana baktığı için zaten rahatsız hissediyordum üstelik bana baktığını gören kantindeki diğer öğrenciler çoktan fısıldaşmaya başlamışlardı.

Rahatsızca yerimde kıpırdandım.  Bu sırada kantine giren Sana'yı görmemle asıl cümbüşün şimdi başlayacağını anlamak zor değildi. 

'Hadi kalkalım Rosé' dedim. Herhangi bir olaya karışmadan sınıfa gitmek ve dersler bitene kadar yerimden kalkmamak istiyordum.

'Bir dakika' diyen Rosé'nin ayakkabı bağcığını bağlamasını beklemeye koyuldum.

Her şey ise tam o sırada oldu. Neredeyse cehennem sıcağında bir sıvı göğsümden aşağı dökülmüştü. 

'Yandım' diye bağırdım oturduğum yerden kalkarak ve Sana'yı gördüm sinsi gülümsemesiyle.

'Ah özür dilerim yanlışlıkla oldu' dese de buradaki herkes bunun yanlışlıkla olmadığını biliyordu.

Ona cevap vermeyip dolu gözlerimle kantinden çıkıp lavaboya girdim. Gerçekten canım çok yanıyordu ve hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

Lavaboya girer girmez üstümdeki gömleği çıkartmış ve kızaran tenime su tutmaya başlamıştım. Biraz sonra içeri Rosé girmişti. Bana iyi olup olmadığımı sormuş, Sana'ya saydırmıştı.

'Rosé ben iyiyim ama' ki bu yalandı asla iyi değildim canım çok yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordum. 'Gömleğimi giyemem, yanında yedek kıyafet var mı?'

Rosé yanında olmadığını ama bir kaç kişiye soracağını söyleyip beni lavaboda yalnız bırakmıştı. 

İki üç dakika geçmeden de -ben hâlâ kızarık cildime su tutmakla meşguldüm- lavabonun kapısı açılmıştı. Rosé'nin geldiğini düşünerek kapıya dönmüştüm ki Jungkook'u gördüm.

'Ne işin var senin burada? Sevgilinin eseriyle gurur duymaya mı geldin' demiştim. Canım çok yanıyordu, çok öfkeliydim ve şu an yanıma gelen herkese patlayabilirdim.

Jungkook cevap vermeden vücudumu süzmüş ve gülümsemişti. Bir yandan da gözleriyle üstümü işaret ediyordu. Ben de tam o anda yaptığım aptallığı fark etmiştim. Dakikalardır karşısında sadece sütyenle duruyordum. Elim hemen lavabonun kenarına bıraktığım gömleğe gitmiş, gömlekle önümü kapatmıştım.

'Ne istiyorsun?' 

Jungkook bana cevap vermeden elindeki gri hırkayı bana uzatmıştı. Şaşırmıştım. Bana iyilik mi yapıyordu o? Alıp almamakta kararsız kaldığımdan bir süre sadece yüzüne bakmıştım.

'Alsana. Derslere çıplak mı girmeyi düşünüyorsun' demişti. 

'Rosé bir şeyler getirecek bana gerek yok' diyebilmiştim.

'Saçmalama da al şunu. Eğer hemen gelip almazsan ben oraya gelip giydireceğim'

Hala şaşkın olsam da dediklerine karşın yanına gidip hırkayı elinden almıştım ama hala giymekte tereddütlüydüm.

'Senin hırkanı giyersem insanlar saçma sapan konuşacaklar' dedim kafamı iki yana sallayarak. Sanırım bu hırkayı giymeyip Rosé'yi beklemek daha doğru olacaktı.

Jungkook ise kafasını iki yana sallayıp yanıma gelmiş hırkayı elimden alarak 'seni uyarmıştım' demişti. Ardından ise kolumdan tuttuğu gibi hırkayı bana giydirmeye başlamıştı.

En son olarak hırkanın fermuarını da çekmişti.

'Önüne dön' diyebilmiştim sadece bana bakmasını istemediğim için.

'Cildin kızarmış görünüyor'

Tanımasam bana üzüldüğünü bile düşünebilirdim.

'Umurunda mı sanki?'

'Haklısın umurumda değil' demiş ve beni bileğimden tuttuğu gibi çekiştirmeye başlamıştı.

Lavabodan beraber hatta el ele tutuşarak çıktığımızı ve üstümdeki hırkayı gören okul ahalisi her zaman yaptıkları gibi yüzüme karşı fısıldaşmalara başlamıştı. Tanrım, hepsinden nefret ediyordum.

Beni bileğimden tutup çekiştiren hatta zaman zaman sayesinde düşme tehlikesi yaşadığım Jungkook'tan da nefret ediyordum.

'Nereye götürüyorsun beni?' 

'Ne çok soru soruyorsun sarışın. Sus biraz' demişti gıcık.

Çok geçmeden beni revirin önüne getirmiş içerideki hemşireden yanık kremi istemişti. Üstelik bunlar da yetmemiş hemşireye kremi kendi süreceğini söylemişti. 

Eline biraz krem alıp bana baktığında 'Ben sürebilirim' desem de dinlememiş hırkamın önünü birazcık açmıştı. Köprücük kemiğimden başlayarak kremi yaymaya başlamıştı. Neyse ki kızarıklı sadece gerdanımla sınırlıydı o yüzden aşağıya da inmemişti.

Yine de fazla yakınımdaydı ve dokunduğu her yer alev almak üzereydi oysa ironik olan kısım bana yanık kremi sürüyor olmasıydı.

İşini bitirip kremin kapağını kapatırken bakışlarımı görmüş ve 'Ne var? Niye öyle bakıyorsun?' demişti.

'Bana neden yardım ediyorsun?'

Omuz silkmiş ve umursamazca cevap vermişti. 'Bir sebebi yok.'

'Umurunda olmadığımı daha az önce söyledin, benden nefret ettiğini de dün. Şimdi niye bana yardım ediyorsun? Vicdan mı rahatlatıyorsun yoksa?' dedim sona doğru yükselmesini engelleyemediğim sesimle.

Jungkook ise söylediklerimle büyük bir kahkaha atmıştı ama hayır, şen bir kahkaha değildi bu aksine sinirliydi.

'Vicdan mı?' dedi kayıtsızlıkla 'Vicdanımın olduğunu sana düşündüren nedir küçüğüm?'

Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Onu anlamıyordum ve her geçen an ondan daha çok korkuyordum.

'Sadece... Sana benden başka birinin zarar vermesinden hoşlanmıyorum. Anlıyor musun?'

Anlamıyordum.

Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

Sevgiler🎈

FORGET FOREVER -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin