Dalgındım.
En son Taehyung ile konuşmamızın üzerinden iki gün geçmişti ve bu iki gün boyunca sadece onun söylediklerini düşünüyordum. Bana Jungkook'un buzdan duvarlarını erittiğimi söylemişti ancak ben böyle bir şeyi hiç fark etmemiştim. O ilk tanıştığımda olduğu gibi soğuk ve kibirliydi her zaman. Ta ki şu son üç güne kadar.
Üç gündür hiç görmediğim bir Jungkook görüyordum. Hâlâ ilk günkü kadar dağılmış görünüyordu. Saçı dağınıktı, gözleri kızarıktı ve durgundu her şeyden önce.
Onunla konuşmamak ya da ona bakmamak konusunda ısrarcıydım. Eski cesur tavırlı Jungkook olmasa da arada bir yanıma gelmeye çalışıyor yüzüme baktığı an bundan vazgeçiyordu. Benim ise önleyemediğim o şey hâlâ devam ediyordu; hâlâ onunla göz göze geldiğim an gözlerim doluyordu. Öfkeli olsam her şey daha kolay olabilirdi ama ben kırgındım.
Okuldan çıkmış eve yürüyordum. Aklımda onlarca düşünce vardı ve kalbimde ise sebebini bile bilmediğim bir acı. Karşıdan karşıya geçmek için ayağımı yola atmamla büyük bir korna sesi eşliğinde fren sesi ilişti kulağıma.
Söylemiştim ya dalgındım. Gelen arabayı fark edemeyecek kadar dalgın üstelik.
Ben gözlerimi kocaman açmış az önce yaşanılan şeyi sindirmeye çalışıyorken arabadan inen Jungkook'u gördüm. Koşarak yanıma gelip bana sarıldı. Garip bir sarılmaydı, korku ve endişe doluydu. Bir yandan da söyleniyordu.
'Kafayı mı yedin sen sarışın. Ölmeye mi çalışıyordun?'
'Ne' diyebildim sadece çünkü şaşkınlığımdan konuşabilecek halde değildim. Onu günlerdir kendi eksenimden uzak tutuyordum ve tanrı beni cezalandırmak ister gibi günler sonra onu bu şekilde karşıma çıkarıyordu ve asıl lanet okunması gereken şey o bana böyle sarılırken onu ne kadar özlediğimi fark etmiş olmamdı.
Bir kez daha sıkıca sarıldı bana, burnunu saçıma daldırıp büyük nefes almadan hemen önce ve sonrasında ayrıldı benden. Ayrılma demek istesem de sustum. Onu affetmek istemiyordum.
'İyi misin?' diye sordu endişeli sesiyle, nefes nefese haliyle. Başımı sallayarak onayladım onu. Konuşamıyor oluşumun sebebini dahi bilmiyordum.
'Özür dilerim' dedi bu sefer.
Duyduğum özür kalbimi kırdı, doğrusu kalp kırıklığımı hatırlattı bana çünkü o bu zamana kadar defalarca özür dilenecek şey yapmıştı bana ancak o suçlu bile olmadığı lanet bir kaza için özür diliyordu benden.
'Hangi yaptığın için?' dedim ben de ters bir şekilde bana yaptığı tüm eziyetleri kast ederek. Gözlerini benden kaçırarak sustuğunu gördüğümde göz devirerek yanından uzaklaşmak için hareket etmiştim ki güçlü bir el engelledi beni.
Bileğimden çekerek arabasına bindirmeye çalıştığında söylendim 'Ne istiyorsun Jungkook?'
'Son bir kez konuşmak. Beni dinlemek zorundasın' dedi ve arabayı çalıştırdı. Nereye gittiğimizi bilmiyordum, umursamıyordum da. Sadece tam olarak ne için olduğunu kestiremediğim bir korku vardı içimde. Son kez demişti, bunun için korkuyor olma ihtimali bile kendime öfkelenmeme neden oldu.
Araba henüz çok da uzaklaşmış olmadığımız okulun önünde durunca şaşırmıştım. Burada konuşacağımızı düşünmemiştim.
Jungkook arabadan inmiş ve yanıma gelerek benim kapımı açmış beni de indirmişti. Hiç bir şey söylemeden elimden tutmuş ve yürümeye başlamıştı sesimi çıkarmadan onu takip ettim.
Belki de yüzleşmenin zamanı gelmişti.
Okulun çatısına çıkmıştık beraber, konuşmak için mükemmel bir yer dedim ironik bir şekilde imâyla. Akşam olmak üzereydi ve soğuktu, üşümüştüm. Kollarımı birbirine sarıp Jungkook'a bakmaya başladım. Jungkook bir süre bana bakmış ancak sonra oflayarak giydiği ceketi çıkartmış omuzlarıma bırakmıştı.
'Gerek yok' diyecek olsam da sert bakışıyla susmak zorunda kalmıştım.
'Ne istiyorsun Jungkook? Neden geldik buraya?' dedim soğuk sesimle.
'Senden özür dilemem gerek Lisa. Yaptığım her şey için özellikle son yaptığım için.'
'Gerek yok' dedim göz devirerek ve aşağı inmek için hareketlendim ancak beni durduran şey Jungkook'un sesi oldu.
'Lisa bir kez olsun dinleyemez misin?' demesiyle ona döndüm. Anlatmaya başladı.
'Ben sevgi nedir bilmiyorum. Hep sert oldum biliyorsun, duymuşsundur ama seni tanıdığımdan beri ben farklı biriyim artık. Sen benim bile bilmediğim bir tarafımı ortaya çıkartıyordun ve ben sana öfkeliydim. Beni başka biri yapan bu duyguyu kabul etmediğim için hıncımı senden çıkarıyordum, özür dilerim'
Derin bir nefes aldı.
'O gün sana zarar vermek istemedim yemin ederim. Sadece... sanırım seni kıskandım. Önce başka bir kadını öpersem geçer sandım ama sonra seni pistte görünce nefes alamadım. Canını yakmayı istemedim yemin ederim. Sadece nasıl davranmam gerektiğini bilemedim, ben ilk defa böyle bir şey hissettim.'
Duyduklarım bana ne düşündürtmeliydi kestiremiyordum ama Jungkook'un pişmanlığını her kelimesinde iliklerime kadar hissediyordum.
'Jungkook bırak artık' dedim zorlukla çıkardığım sesimle. Pişmanlığını görüp hissetsem bile ondan korkuyordum ve onun olmadığı hayatıma geri dönmek istiyordum. Onu gördüğümde hızla atan kalbimin olmadığı 'ben' i özlüyordum. Onun etrafımda olmadığı ve benim de onun varlığını arzu etmediğim günlere dönebilirsem her şey düzelecek gibiydi.
'Sen kazandın' dedim onun cevap vermeyişinden faydalanarak. 'Senden korkmamı istiyordun, korkuyorum. Sana karşı çıkmamamı, uslu bir kız olmamı istiyordun ve ben artık karşına çıkmıyorum. Sana tokat attığım için de pişmanım. Lütfen beni artık rahat bırak'
Jungkook gözlerindeki yıkımı gördüm her kelimemle. Onun neden acı çektiğini anlamıyor oluşum gibi neden onun canının yanması benim canımı da bu kadar yakıyordu anlamıyordum.
Tam bu sırada her şeyi yıkan ve her şeyi inşa eden o çelişki dolu cümleleri duydum.
'Ben çoktan kaybettim.'
'Küçüğüm ben sana aşık olduğum ilk an bu oyunu, bunu kabul ettiğim ilk an ise seni kaybettim'
Herkese merhaba. Bölümü beğendiyseniz oy kullanmayı ve fikir belirtmeyi unutmayın lütfen.
Sevgiler.🎈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.