Tae'nin partisinden Rosé'ye bahsettiğimde çok heyecanlanmıştı ve iki gündür sadece bu konu hakkında konuşuyordu. Neyse ki Rosé için oldukça büyük olan o gün gelmişti.
Bugün parti günüydü. Açıkçası parti için çok heyecanlı sayılmazdım çünkü sırf Jungkook'un inadına katılıyordum ancak o bunu umursuyor gibi durmuyordu.
O günden sonra bu konu hakkında bir daha hiç konuşamamıştık. Ah yanlış oldu biz birbirimizle hiç konuşmamıştık. Beni tam olarak yok sayıyordu.
Parti için beyaz saten bir gömlek üzerine beyaz oldukça dar ve ultra mini bir elbise altına ise siyah çizmelerimi giymiştim. Şu an 'küçük' görünmediğime yemin edebilirdim ve bu halimle 'küçüğüm' kelimesini Jungkook'un müsait bir yerine sokmak istiyordum.
Rosé ile partinin yapılacağı mekana girdik. Parti denilince evde oluruz diye düşünmüştük ama hayır bar kapatılmıştı bu parti için. Girer girmez yüzüme çarpan alkol kokusu tıpkı Jungkook'un dediği gibi midemi bulandırsa da umursamadım.
Rosé ile ufak bir masaya oturup etrafı incelemeye başladım. Bu sırada önce Jungkook ile sonra da arkasındaki Tae ile göz göze geldim. Beni gören Tae yüzündeki gülümsemeyle yanımıza geliyordu ancak Jungkook'un yüzünde gülümseme vardı diyemezdim, aksine çenesini sıkmıştı.
'Tanrım, güzelliğimden kör oldum sanırım Lisa' dedi Tae samimi bir şekilde.
Kibarca teşekkür ettim ancak susmak bilmiyordu.
'Bu gece benimle dans etmezsen sana küseceğim. Partinin en güzel kızıyla dans etmezsem ağlarım çünkü' Abartmayı seviyordu.
Ben ne diyeceğimi bilemez halde gülümsemekle gülümsememek arasında gidip gelirken Jungkook benim yerime konuşmuştu.
'Saçmalama da Tae, oturalım artık çocuklar bekliyor'
Ahmak.
'Ne oldu lan? Kıskandın mı yoksa' Tae'nin söylediklerinin saçmalığına gülesim gelmişti ancak Jungkook'un göz devirdiğini gördüm.
'Sen gitsene, tutan olduğunu düşünmüyorum' dedim ve Tae'ye döndüm 'Ayrıca tabi ki partinın en yakışıklıysa dans etmek isterim' dedim benden beklenmeyecek kibarlıkla.
Söylediklerim Tae'nin yüzünde gülümsemeye, Jungkook'un yüzünde ise sinire sebep olduğunda zafer kazandığımı biliyordum. İkisi de daha fazla uzatmamış ve sonra görüşürüz diyerek yanımızdan uzaklaşmışlardı.
Onların uzaklaşmasıyla Rosé bana dönmüş 'Tanrım, o da neydi öyle? Kendi yakın arkadaşını öldürecek sandım' demişti Jungkook'u kast ederek. Cevap verme gereği hissetmediğimden Rosé tekrar söze girmişti.
'Jungkook gerçekten çok korkunç değil mi?'
'Öyle.'
'Ama sanki seni gerçekten kıskandı. Siz aranızda bir şey olmadığı konusunda emin misin?'
Ah Rosé ne kadar saçmaladığının farkında bile olmaman beni güldürüyor.
'Emin miyim? Adam benden nefret ediyor?' demiştim. Rosé şüpheyle kafasını sallayıp bu muhabbeti kapatmış olsa da bana tam olarak inandığını düşünmüyordum.
Biraz takıldıktan sonra Rosé bize içecek almak için kalktığı sırada Eunwoo geldi yanıma. Kibarca selamlaşmıştık. Okulun popüler çocuklarındandı ama diğerleri gibi değildi zarifti, kibardı ve her şeyden önemlisi hoş sohbetti o yüzden dakikalarca muhabbet etmiştik.
Eunwoo ile beni kurtardığı gün hakkında sohbet ederken birisinin bana baktığını hissettim ve kafamı kaldırdım. Tam bu sırada sinirden kasılmış çenesiyle beni izleyen Jungkook'u gördüm. Onu gördüğümü görmesine rağmen aynı şekilde korkunç bakışlarına devam etmesi içimi ürpertmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/294866228-288-k582699.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.