Hepimizin hatalar yaptığı, keşkelerle andığı bir zaman aralığı mutlaka vardır ya o zamanlar benim için Jungkook'la tanışana kadar olan tüm ömrümü kaplıyordu. Ne boşa geçen bir ömür diye düşünmeden edemiyordum.
O yokken babam bile diyemeyeceğim bir adam yüzünden hayattan korkuyordum. Bir şeyler yaşamaktan ya da birine değer vermekten, fark edilmekten korkuyordum. Kimse beni fark etmesin, görmesin diye sınavlarda bilerek yanlış şıkkı işaretleyen, pantolondan başka bir şey giymeyen, yolda yürürken gözlerini yerden kaldıramayan bir korkağın tekiydim.
Tek bir kez cesur olma hakkım vardı sanki ve ben de onu hem en doğru hem de en yanlış insan olan Jungkook'a karşı kullanmıştım. En yanlış insandı çünkü herkes ondan çekinirken benim onun karşısında durmam onu bana karşı daha da bilemiş, daha da acımasızlaştırmıştı. En doğru insandı da çünkü benim sadece ona karşı takınabildiğim sahte cesaret gösterilerimle; annesinden başka bir kadına değer vermeyi bilmeyen yabani çocuğun önce zihninde sonra da kalbinde yer bulmuştum.
Onun için de benim için de her şey çok zordu. Defalarca hatalar yaptık birbirimize karşı çünkü ikimizde birbiriyle tanışmadan önce buzdan kaleleri içinde buzdan kalpleriyle yaşayan ölü ruhlardık. Buzdan kalelerimizi eritirken korktuk ve korkularımız yüzünden yine birbirimize saldırdık ama huzuru günün sonunda yine birbirimizin kollarında bulduk.
Kaçınılmaz sonu gibiydik birbirimizin. Hatalar ya da tercihler birbirimize çıkan kapıları hiç değiştirememişti.
'Sevgilim, ne düşünüyorsun?' dedi Jungkook daldığım düşünce aleminden beni çıkararak. Hemen ardından da saçlarıma tepeden bir öpücük kondurdu.
Marketten gelmişti ve daha ceketini bile çıkarmadan yanıma uğramıştı. Gülümsedim. Jungkook ise marketten aldığı paketi masama bıraktı.
'İstediklerini aldım güzelim. Umarım azat edilmişimdir.' İsteklerini aldım dediği regl olduğum için çikolata ve ped almaktı; azat edilmek dediği ise reglimin ilk günlerinde biraz huysuz olduğum için onunla kavga etmemdi. Oysaki bilmiyordu bu söylediğinden daha çok kavga çıkarabilecek potansiyele sahiptim.
'Teşekkür ederim.' dedim karnımdaki ağrı yüzünden zoraki bir gülümsemeyle.
'Ne düşünüyorum biliyor musun sevgilim?' dedim ceketini çıkarmak için hareketlendiğini gördüğüm Jungkook'a doğru.
Beni ufak bir baş sallamasıyla onayladığını görünce devam ettim.
'Netlerinin nasıl bu kadar kötü olabildiğini? Duvara mı ders anlatıyorum ben anlamıyorum ki?'
Evet, ikimizde bir yıl mezuna kalmıştık ve beraber üniversite sınavına hazırlanıyorduk. Geçen yıl ikimiz için de oldukça olaylı geçtiği için sınava odaklanamadığımızı düşünüp bir yıl daha hazırlanmaya karar vermiştik. Gerçi sınavı umursayan tek kişi ben gibiydim ama neyse.
Bir yıla yakındır da aynı evde yaşıyorduk. Güne aynı yatakta beraber başlıyor, kütüphanede yine beraber bitiriyorduk.
'Lisa ama ya!' dedi mızıkçı çocuklar gibi. Bu haline kahkaha atmak istesem de zorlukla tuttum kendimi.
'Ben üniversite okumak istemediğime karar verdim. Zenginim zaten ihtiyacım bile yok' dedi ceketini bırakıp yanıma oturduktan sonra.
Onu biraz sinirlendirebilirim diye düşünüyordum. Gülümsedim ve oldukça sakin bir tonda konuşmaya başladım.
'Olur. Sen bilirsin.'
'Cidden mi? Bu kadar kolay mıydı yani? Oh be. Bilseydim bu eziyeti hiç çekmezdim.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FORGET FOREVER -Liskook-
FanfictionGenç kadının gözlerindeki hayal kırıklığı ve elindeki silah sonun başlangıcıydı, kimse bilmiyordu.