16. İyi Şanslar Cardoso

3.7K 206 177
                                    

Merhaba arkadaşlar! Bu yazdığım en uzun bölüm oldu. Uzun da bir ara oldu. Size sürpriz olarak bu bölümü Nick'in ağzından yazdım. Bizimkilerin tarafında neler olduğunu biliyoruz. Biraz da buralara bakalım dedim. Yorumlarınızı bekliyorum. Bölüm sıkıcı oldu gerçi. :( Bunun için üzgünüm. Hele sonlarında çok saçmaladım gibi. İyi okumalar.

"Her zaman mutluluğun doruğundayken gülünmez. Bazen sırf hayata gıcıklık olsun diye uçurumun kenarındayken bile gülümseyeceksin."

*-*-*-*-*-*-*

Nicholas Polem

Yataktan kalktığımda yatağımın yanında duran saat 07:02'yi gösteriyordu. Erken kalkmayı hiç sevmezdim ama mecburdum buna.

"Benim için, öğrencilerim için, dünya için." diyerek her sabahki teselli sözlerimi tekrarladım. Sonra da bunların çok saçma olduğunu düşünüp gözlerimi devirdim. Homurdana homurdana kalkıp banyoya yöneldim.

07:10'da ihtiyaçlarımı gidermiş, dişlerimi fırçalamış bir şekilde banyodan çıktım. Ellerimi saçlarımdan geçirerek dolaba yöneldim. Her zamanki gibi beyaz bir gömlek ve ütülü bir pantolon giydim. Üzerime de yeni ütülenmiş kumaş bir ceket giydim. Takım elbisemi düzeltirken masanın üzerinden telefonumu aldım.

07:20'de kendime bir sandviç hazırlayıp yemeye başladım. Benim evimde genellikle sandviç ya da hazır yemekler olurdu. Yemek yapamadığım için mecburen bunlara mahkumdum. Domates ve peynirden oluşan sandviçimi mideme indirirken telefonum çalmaya başladı. Gözlerimi devirdim. Şu sıralar altı baş belası yüzünden beni aramayan kalmamıştı. Ailelerine bile durumu telefonda açıklamıştım ve bugün de onlarla yüz yüze konuşmam gerekecekti. Ayrıca onlar hakkında düzenlenen, Yöneticiler Kurulu'nun başkanlığını yaptığı bir toplantıya da katılmam gerekiyordu.

Her kuruluşun, işletmenin başında bir başka kurul olurdu. Yöneticiler Kurulu da bizim başımızdı. Kurulan okulları ve genel merkezleri onlar kurar, bizim maaşlarımızı onlar öderdi. Öğretmenleri onlar atar, müdürleri onlar seçerdi. Haklarında pek fazla bilgiye sahip olamazdık. Nerede yaşadıkları, aileleri, rütbeleri... Hiçbirini bilmiyorduk. Zaten bilmemiz yasaktı. Hepimizin kontrolü onlardaydı. Ve tahmin edilebileceği gibi gözdeleri Cardoso'ydu.

İç çekerek telefonumun ekranına baktım. Arayanın ablam olduğunu görünce rahatlayarak açtım.

"Günaydın." Beni dinlemeden konuşmaya başladı.

"Bana hiç günaydın falan deme! Neler duyuyorum sen biliyor musun? Bak Nick, senin gibi şu cakalı işlerle uğraşmam ama birden tüm ajan kurumlarının-"

"Örgütleri." diye düzelttim onu. Tınlamadı bile.

"Senin kurumuna gelmesi oldukça garip. Skyler bunu bana söylediğinde az daha kalp krizi geçirecektim! Başını derde soktun değil mi? Seni idam mı edecekler?" İç çekerek elimdeki son lokmasını da ağzıma attım. Yeğenim Skyler çok iyi bir dinleyici ve dert ortağıydı ama anlaşılan ağzı pek sıkı değildi.

"Biz kimseyi idam etmeyiz. En azından orta çağ yöntemleriyle değil." Karşı taraftan ablam Jean'in sinirle soluduğunu belirten hışırtılar geldi.

"Harika, demek modern bir ölüm yaşayacaksın!" Tekrar gözlerimi devirip tabağı tezgaha kaldırdım. Karnımın guruldamasıyla yüzümü buruşturdum.

"Bana bir yemek kitabı verir misin? Ya da şu fırının nasıl kullanıldığını öğret."

"Bana emir verme! Ve konuyu da değiştirme!" Tek elimle ceketimin düğmelerini ilikledim, ayakkabılarımı giydim. Anahtarlarımı da alıp evden çıkarken ablamın konuşmasını dinlemeye devam ettim. "Neler oluyor bana hemen açıklamanı istiyorum Nick. Bilmeye hakkım var. Kardeşimin başının ne gibi bir derde girdiği hakkında bilgi istiyorum."

BirleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin