30. Ruhların Dansı

2.6K 193 166
                                    

İthaf: Barbie'yi, Kara Şövalye'ye tercih eden swiftmybabe'e 

    Merhaba! Ben döndüm. Umarım beni ve hikayeyi özlemişsinizdir. ^-^ Ben özledim çünkü. Yazmayı özlemişim. Ihım ıhım... Hadi klasik konuşmalarıma geçelim.  

    Bölüm biraz kötü oldu sanki. İnsan iki-üç hafta yazmayınca bir şeyleri unutuyor sanırım. Nedense hiç içime sinen bir bölüm olmadı. Özellikle de başları. Uyarıyorum bölümün başları Old Number 7 ve New Politics'den Harlem dinlerken yazıldı. Bu yüzden vermek istediğim duyguyu veremedim sanırım. Zira iki şarkı da oldukça hareketli şarkılar. Ben de başladım saçma hareketler yapmaya ve... Ortaya bu çıktı. Bir daha iç karartıcı bölümlerde böyle şarkılar dinlemeyeceğim

   Oy sınırı hala geçerlidir. Nedenlerini daha önce açıklamıştım zaten. Imm... Umarım benim düşündüğüm kadar kötü olmamıştır bölüm. Bölümü tekrar okuyamadım o yüzden yazım yanlışları için özür dilerim. Neyse. Fazla konuşmayayım. İyi okumalar. Yorumlarınızı bekliyorum. :)

"Bana gülüyorlar çünkü ben farklıyım.Ben onlara gülüyorum çünkü hepsi aynı."          -Kurt Cobain

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Axel

   Gözlerim daldığında gördüğüm tek şey Parker'ın gözleri, kalbimin hızlanmasını sağlayan tek şey ise kahkahasıydı. 

    Neredeyse üç yıl oluyordu ben bu duruma düşeli. Üç yıldır bu kızın mavi saçları boğazıma dolalı bir şekilde yaşıyordum. Mutlu muydum bilmiyordum. Beni kardeşi gibi gören, en son aşık olmam gereken kişiye aşık olmuştum. Çoğu zaman abisi olduğumu söyleyip bana kendince sevgisini gösteriyordu. Ben ise bana asla o gözle bakmayacağını anlayıp acı çekiyordum sessizce. Ama onunla olmayı hiçbir şeye değişmezdim. Ne kadar acı verse de bu duygu çok güzeldi. Bir hayatım daha olsa yine ona aşık olur, yine onun verdiği acıları seve seve çekerdim. Parker'a kardeş gözüyle baktığım yılları hatırlayamıyordum bile. Sanki bu duyguyla doğmuştum ve bununla ölecektim. 

   Ona göre hep durgundum. Onun kadar neşeli olamamıştım hiçbir zaman. Doğal halim böyle olduğundan üzüldüğümü anlamak zor olurdu insanlar için. Parker ise hep anlar ve yanıma gelirdi. Biraz konuşmadan otururduk. Sonra ne olduğunu sorardı. Anlatırdım çoğu zaman. Ama bazı zamanlarda, konu onunla alakalı olduğunda, susardım. Pek kurcalamazdı. Onun yerine başımı omzuna yaslamamı sağlar, konuyu değiştirirdi. İşime de gelirdi bu. Ona, ondan bahsetmek zorunda kalmıyordum. 

   Şimdi içimde hepsinden kötü bir his vardı ama yanımda beni rahatlatacak Parker yoktu. Başımı yaslayabileceğim, kokusunu içime çekebileceğim kimse yoktu. 

   İç çekip yürümeye devam ettim. Kalbimin üstündeki ağrı çok fazlaydı. Elimi kaldırıp göğsümü ovuşturdum biraz düzelebileceğini umarak. Hiçbir işe yaramadı. Kalbimi ahtapot gibi sarıp sıkan endişe ve acıyı nasıl tarif edebilirdim bilmiyordum. Ondan nasıl kurtulacağımı da bilemiyordum. Sadece içimi saran endişe dalgasının git gide büyümesini izliyordum sessizce. 

    Parker dışarıda, karların arasında bir yerdeydi. Büyük ihtimalle donmak üzereydi ve korkmuştu. Belki de benim gelmem için dua ediyordu. Benim yaptığımsa bir hiçti. O kaybolalı yarım gün geçmişti ama ne bir ize rastlamıştım ne de başka bir şeye. Bu kendimi yumruklamam için yeterli bir sebepti. Aşık olduğum kız konusunu geçin, o benim en yakınımdı. Bunu da bırakın o bir insandı ve ben hiçbir insanın donarak, boğularak ya da yanarak ölmemesi gerektiğine inanıyordum. Bunlar en acı veren ölüm şekilleriydi ve Parker... 

BirleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin