22. Deodorant Şişesinin Gazabı

3.4K 202 175
                                    

Merhaba değerli ve sevgili okuyucularım. Yeni bölümü sonunda yazabildim. Ama söyleyeceğim birkaç şey var. Lütfen okuyun.

İlk bölümleri düzenliyorum. Belki fark etmişsinizdir ama yine de söyleyeyim dedim. Fazla değişiklik yok. Sadece birkaç diyalog değişikliği yaptım ve betimleme ekledim. Hikayenin gidişatını falan etkilemez. Zaten eğer etkilerse ben size duyururum.

İkinci olarak, geçen bölümdeki konuya değinmek istiyorum. Yorum. Lütfen yorum yapın. Bakın bu bölüm sekiz bin kelime oldu sanırım. Ben o kadar yazıyorum ve tek istediğim memnun olmanız, bunu dile getirmeniz. Ya da klavyeye. Fark etmez. Benim bu emeğime karşılık ne olur okuyanlar bir iki cümle de olsa yorum atsın. Yorum gelmiyor artık neredeyse. Ve ben de bu kitap böyleyse ikinci kitap daha beter olur kanısındayım açıkçası. Bütün yazma isteğim gidiyor anlayacağınız. Lütfen iki cümlede olsa eleştrilerinizi, düşüncelerinizi belirtin. Çok bir şey istemiyorum bence. Geçen bölüme sadece üç yorum geldi ve bu yorum sayısı eskiden on ikiyi falan buluyordu. Moralim çok bozuk anlayacağınız.

Ihım... Bu konuyu geçersek ben birkaç bölümdür bölümleri kime ithaf edeceğimi bilemiyorum. O yüzden şöyle yapacağım. Bu bölümden itibaren yorum yapanları falan listeleyeceğim ve ithafları onlara yapacağım. Yanlış anlaşılmasın. Bu yorum yapana ödül gibi bir şey değil. İçinizden geliyorsa yapın yorumu. Sadece haber vereyim dedim.

Bu arada sınırlı zamanım var ve bölümü okuyamadım. Şimdiden yazım hataları için özür dilerim. Düzeltmeye çalışacağım zaman bulunca. Diyeceklerim bu kadar. Baya uzun konuştum. İyi okumalar. :)

   Multimedya: Görmek istemediğin şeylere karşı gözlerini kapatabilirsin ama hissetmek istemediğin şeylere karşı kalbini kapatamazsın.

Derinliğine yaşayan insanlar,ölüm korkusu hissetmezler   - Steve Chandler

*-*-*-*-*-*-*-*

Axel

    Hani bazen, elinizde bir şey vardır, yanınızda tutmak istemediğiniz ama tutmak zorunda olduğunuz. Ve siz bununla ne yapacağınızı bilemezsiniz. Atsanız olmaz, tutsanız olmaz. Ben de  böyle bir şeye sahiptim işte.

    Bu kızıl saçlı kadınla ne yapacağımı hiç mi hiç bilmiyordum. Diğer iki adamı polis karakolunun önüne bırakmaya karar vermiştik. Zaten durumları baya ağırdı ve onlar hastanede kendilerine gelene kadar biz çoktan bu şehirden çıkmış olurduk. Ama Sally yine kendi başına bir karar vermiş, bu kadını yanımızda tutmuştu. Kadının uyanmaması için onu düzenli aralıklarla etere maruz bırakıyorduk ama durumu şimdilik iyiydi. Onu Dylan ve benim kaldığımız odaya, bir sandalyeye sıkı sıkı bağlamıştık. Bunun onu tutacağını umut ediyorduk. Ama onu ne yapacağımız hakkında henüz bir karar vermemiştik ve bu beni geriyordu.

    Yanımızda götüremeyeceğimizi hepimiz biliyorduk zaten. Ama onu öylece bırakıp gitmek de olmazdı. Hem Sally onu sorgulamamız konusunda ısrar etmişti. Haklıydı da bence. Kadının üzerinden çıkan puma armalı rozet onun CIA'den olduğuna işaret ediyordu. CIA'in ne işler karıştırdığını anlamak için mükemmel bir fırsattı. Tabi, eğer konuşursa. Ki, bu çok düşük bir ihtimaldi.

    Okulda bize ele geçirilme durumunda iki seçenek öğretilirdi. Ya kaç, ya da kendini öldür. Aynı bir patlayan karınca gibi. Malezya patlayan karıncaları herhangi bir tehdit durumunda kaçamayacaklarını anladıkları zaman kendi kendilerini imha ederlerdi. Biz de bunun için eğitilmiştik. Eğer konuşmanı isterlerse ya kaç, ya da öl. O kadına da bunun öğretildiğini biliyordum, o yüzden ya kaçmak ya da ölmek için fırsat kollayacak olmalıydı. Onu çözmediğimiz sürece sorun olmazdı sanırım.

BirleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin