18. Bir Zihinsel Bir Bedensel Özürlü

3K 188 82
                                    

   Merhaba! Biliyorum uzun zaman oldu ve biliyorum bana kızgınsınız ama beni de anlayın. Üç haftadır falan akrabadan akrabaya sürükleniyorum ve ancak bitebildi. Umarım affedersiniz. He bir de hikayeye geçemeden önce söylemek istediğim birkaç şey var.

   Öncelikle bir mantık hatası oluştu. Alyssa aslen Fransız olmasına rağmen ben onu Mortui Seu Occisi, Alyssa adlı bölümde Fransızca konuşamıyor olarak göstemişim. Bu hatayı düzelttim. Alyssa Fransızca konuşabiliyor arkadaşlar.

   Bir tane daha duyurum var. Ben bu kitabın adını değiştirmeyi düşünüyorum. Birleşme başından beri içime sinen bir isim değildi ama başka isim bulamamıştım. Hala da bulamıyorum. Siz de yardım ederseniz sevinirim.

   Multimedya'da Alyssa var. Bölüme geçebilirsiniz. İyi okumalar.

"Umut, imkansız bir sevda değil, imkansızı gerçeğe dönüştürecek bir yol haritasıdır."    - Mehmed Uzun 

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Alyssa

*8 Yıl Önce*

   Gözlerim yavaş yavaş kapanırken annem saçlarımı okşamaya devam etti. Kucağına iyice yayılıp kollarımı beline doladım. Uyumamalıydım. Henüz babam eve gelmemişti ve ben onunla gelecek olan teyzemi bekliyordum. Annem ve babam küçük bir tatile çıkacaklarını söylemişlerdi. Bana birkaç günlüğüne teyzem bakacaktı. Yaşayan başka bir akrabamız olmadığı düşünülünce - babamın huysuz, yaşlı halası dışında - onun gelmesi gerekliydi. Başka kıtada da olsa gelmeliymiş yoksa evi yakarmışım. Bu iftiralara sesimi çıkarmamıştım çünkü teyzemin gelmesini istiyordum. Onu özlemiştim. Başka bir kıtada olunca onunla pek sık görüşemiyorduk. Onu görmeliydim.

   Göz kapaklarımı açıp yavaşça anneme baktım. Kafasını saçlarıma dayamış, pencereden dışarıyı izliyordu. Ben de baktığı yere baktım. Oturduğumuz koltuktan - evimiz uzun bir apartmanın en üst katı olduğu için - rahatça Eyfel Kulesi görünüyordu. Hemen ilerisindeki Seine Nehri'ni hayal edebiliyordum bile. Her gün oranın kıyısına gittiğimizden dolayı şuan nehrin gürüldeyen sularının sesi kulağımda canlanıyordu.

   Evimiz o kadar güzel bir yerdeydi ki. Oturma odasının geniş penceresinden Eyfel Kulesi'nin ihtişamlı gövdesi görünüyordu. Bisikletle on ikidakikalık mesafede Seine Nehri vardı ve neredeyse her gün annem ve babamla birlikte oraya gidiyorduk. Evimizin arka tarafında, birkaç sokak arkada, bir düzlükte Louvre Müzesi vardı. İki kez gitmiştim ve sadece onda üçlük kısmını gezebilmiştim. Zaten sanattan anlamazdım ama o resimleri görmek hoşuma gidiyordu.

"Anne?" Annem parlak yeşil gözlerini tembelce benim gözlerimi dikti.

"Efendim tatlım?" Başımı omzuna dayayarak mırıldandım.

"Ne zaman müzeyi gezeceğiz?" Bana bir gülümseme gönderdi.

"Orası çok büyük. Tekrar gitsek bile gezmeyi bitiremeyiz. Ama ben seni götüreceğim. Tatilden dönünce. Hem, sana Mona Lisa'yı da gösteririm." Kaşlarımı çattım. Mona Lisa... Şu herkesin konuştuğu kaşları olmayan kadın mıydı?

"Onu görmek istemiyorum!" diye çıkıştım. Annem bana gülerken devam ettim. "O kadın çok çirkin. Aynı zamanda da beni korkutuyor. Kaşları da yok. Nasıl oluyor da o resmi görmeye o kadar kişi gidiyor anlamıyorum." Bir şey demeden pencereden bakmaya başladı. Ben de ellerim ile onun çenesine gelen sarı saçlarıyla oynarken içimden bir tekerleme söylüyordum. 

BirleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin