32. Şimdi Sıra Sende

2.4K 192 185
                                    

   Merhaba. Yeni bölümü tahminimden kısa sürede bitirdim. Ben de hemen yayınlayayım dedim. Geçen bölüm gelen yorumların hepsi için teşekkürler. Ne kadar mutlu oldum tahmin edemezsiniz. <3 ^-^ Bu bölüm de öyle yorumlar gelirse çok sevinirim. 

   Imm... Baya uzun oldu bölüm. Bu arada sonları için özür dilerim. Ben pek böyle sahneler yazabilen biri değilim de. Okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten. Yorumlarınızı bekliyorum. :) Aşağıya da her ne kadar hiç katılmasam da hikayeyi hatırlatan bir söz bırakım. İyi okumalar!

"Bir kadının kaderi sevdiği adamın ihanetiyle sevmediği adamın sadakati arasında çizilir."                - Tolstoy

*-*-*-*-*-*-*-*

Sally

   Yanıp sönen ışıkların altında yürüyorduk. Kırk üç dakika karın içinde bizi ellerimiz bağlı ilerlettikten sonra getirdikleri yer pek de iç açıcı değildi. Her ne kadar tutsak da olsam daha hoş duvarlar görmek isterdim. Bu gri kirli duvarlar yerine daha temiz ve havadar bir yer bulmayı beklemek benim suçum değildi. O kadar iç karartıcıydı ki duvarlar şuan moralimi bozan tek şey buymuş gibi hissediyordum. Dümdüz koridorda, yanıp sönen ışıkların arasında, ellerim bağlı bir şekilde ve silah zoruyla yürüyorken bile etrafın havası midemi bulandırmaya yetiyordu.

  Belimi dürten tüfeğin ucu ile duraksayan adımlarım tekrar eski düzenini buldu. Derin bir nefes alarak içimde belirmeye başlayan endişeyi yine yok etmeye çalıştım. Gözlerimi sanki üç yüz altmış derece çevirebilirmişim gibi zorladım ama arkamdakilere dair bir şey göremiyordum. Bizi rehin aldıkları sıranın en başında yürüyordum ve bundan dolayı arkamdaki hiç kimse bakış açımın içinde değildi. Bu beni çok rahatsız ediyordu. Ellerim bağlıydı ve konuşursam en iyi ihtimalle beni vururlardı. Dahası diğerlerinin ne durumda olduğunu da bilemiyordum. Sadece Dylan'ın omzunun kanamasının bir şekilde durduğunu biliyordum o kadar. Bu iyi bir şeydi. En azından daha uzun yaşardı. 

   Yutkunup gözlerimi uzun koridorun sonundaki asansör kapısına diktim. Bu iç karartıcı koridordaki tek şeyin bu olması hiç de rahatlamamı sağlamıyordu. Zaten titreyen bacaklarım daha da kötü olurken başımı dikleştirdim. Korkmamam lazımdı. İstediğim şey olmuştu işte. Kevin'ın geldiği yere gelmiştim. Belki onun durumunun ne olduğunu öğrenebilirdim. Ayrıca kendileri bizi karargaha almışlardı. Parker'ı bulabilir, Kevin'a kavuşabilirdim. Dudaklarım kıvrıldı. Kimlerle karşı karşıya olduklarını bilmiyorlardı bile. 

"Warren, şuna bak." Arkadaki adamlardan birinin seslenmesi ile beni zorla yürüten sarışın adamın durduğunu hissettim. O durunca ben de durarak fırsattan istifade kafamı arkaya çevirdim. Omzuna bir kumaş parçası bastırmış olan Dylan'ın yanındaki adam, elindeki silahımı havaya kaldırmış bir şeyi gösteriyordu. "Bir turna kuşu. Bunlar GAO ajanları." Pekala, sanırım kim olduğumuzu biliyorlardı. 

"İşler gittikçe ilginçleşiyor." Warren sakalını sıvazladıktan sonra pis bir sırıtma ile bana baktı. Onun bakışları karşısında yüzümü buruşturdum ve en kötü bakışlarımdan birini ona sundum. Yüzü asıldı ve omzumu sertçe itti. "Yürü." Sendeleyip durduğumda derin nefesler almaya başladım. 

   Ayak diretemezdim. Şimdi olmazdı. Kevin'a bu kadar yaklaşmışken olmazdı. Onun durumunu öğrendikten sonra bu adamı doğduğuna pişman edebilirdim. 

   Yavaş yavaş asansöre yürümeye devam ettiğimde arkamdan söylendiğini duyabiliyordum. Dedikleri dudağımı kanatana kadar ısırmama neden oldu. 

BirleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin