7. Erkekler Tuvaleti ve Pembe Boya

4K 246 126
                                    

-Bu bölüm düzenlenerek tekrar yayınlanmıştır.-

İyi okumalar. :)

    "İnsan sevdiğini öldürür diye bir söz vardır ya. Aslında bakın, insanı öldüren hep sevdiğidir."       - Fight Club

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Sally

    Bacaklarımı biraz daha kendime çekip, çenemi de dizlerime yasladım ve önümde duran gümüş renkli kutuya bakmaya devam ettim. Cesaretim yoktu. O kutuyu açıp geçmişle yüzleşmeye cesaretim yoktu. Hem de hiç. Ben, Sally White, soğukkanlı, kolay kolay  korkmayan, A seviyesi bir ajan olarak bir kutuyu açmaktan ve içindekilere bakmaktan korkuyordum. Ölesiye korkuyordum. Bu kutunun içindekilerle yüzleşmekten, hatırlamaktan çok korkuyordum. Yine o anıları yaşamak istemiyordum. Ben dışarıdan göründüğüm gibi cesur değildim. Korkaktım ben. Korkağın tekiydim.

    Ancak; geçmişi hatırlamadan, onunla yüzleşmeden, yaşananları unutamazdınız. Bunu derdi hep amcam. Ve ben bu düşünceye inanıyordum.

    Kahretsin.

     Onları kovduktan sonra, hiç beklemeden odama çıkıp derinlere gömdüğüm, yatağımın altına demek istiyorum, bu kutuyu bulmuş ve parka gelmiştim. Şimdi de kutuyla bakışıyordum. Önümden geçen insanlar bana garip bir şekilde bakıyor, bir kedi bile yanıma yaklaşmıyordu. Aslında yalnız kalmak istediğimden bu daha iyiydi. Burnumu çektim son kez. Ağlamıyordum ama burnumun akmaya başlaması yakında ağlayabileceğimi gösteriyordu. Zaten gözlerim de yanmaya başlamıştı. 

     Etraftaki insanların garip bakışlarına aldırmadan, kutuya uzandım. Elime aldığımda bedenimi bir titreme sardı. Geçmiş ile yüzleşmeye hazırlan Sal. Derin bir nefes alıp, kutuyu açtım. Ama açtığım gibi de gözlerimi kapattığım için elime rastgele bir şey aldım. Ellerim titrerken gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Hızıyla o yaşı elimin tersiyle sildim, gözlerimi açıp elime gelen resme baktım. Resmin ne olduğunu görmemle birlikte boğazımdan bir hıçkırık kaçması eş zamanlı olmuştu.

     Hayır, bir fotoğraf değildi. Çizdiğim öylesine bir resimdi işte. Ama kendi resimlerime bakmak bile canımı acıtıyordu. Çünkü bunları çizerken hep yanımda dururdu. Ne kadar git desem de kafasını masaya yaslayıp beni seyrederdi. Bir göz yaşım yanağımdan kayarken, başka bir kağıt parçası çıkardım. Gözyaşlarım artarken ben çizdiğim gül resmine bakakalmıştım. Ve onun kenarına süslü bir yazıyla yazdığım Jack yazısına. Elim bu sefer de kutudan çıkan kolyeye gitti.

    Etraftaki insanların bakışları yavaş yavaş acımaya dönerken umursamamaya çalıştım. Kolyenin ucundaki sonsuzluk işaretine bakıyordum gözlerimi kırpmadan. Bunu bana on beşinci yaş günümde vermişti. Ölene kadar, demişti. Seni seveceğim. Söz veriyorum. Yalancı piç...

   Nasıl olmuştu da fark edememiştim dört yıl önce? Ama kabul etmem gerekiyordu ki işinde baya iyiydi. Kevin'ı ve beni çok güzel kandırmış, dostluğumuzu kazanmıştı. Beni kendine aşık etmiş, gözlerimin körleşmesini sağlamıştı. Hepimizi iyice kendine bağlamıştı. Ancak fırsat bulunca, çıktığımız bir görevde bir bombayla aynı odada kaldığımızda, ikimizi de bayıltıp oradaki kirişlere bağlamıştı. Tahliye edilen bir lokantanın bodrum katındaydık bu yüzden kimse bizi duyamamış, etkisizleştirmek için geldiğimiz bombayla aynı alanda kapana kısılmıştık. 

    Biz uyandığımızda bodrumun merdivenlerinden yukarı çıkmak üzereydi. Sırtını kaplayan mavi cekete bakarken yapabildiğim tek şey "Neden?" diye sormak olmuştu. Cevabını kelimesi kelimesine hatırlayabiliyordum.

BirleşmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin