18.BÖLÜM

2.4K 70 5
                                    

    "Seni seviyorum, seni çok seviyorum. Yapma bana bunu, uzağında tutma beni nolur, yine eskisi gibi bak bana. Böyle tiksinir gibi değil. Bedenin gibi ruhunda benimle olsun lütfen. Bi şans ver bak nasıl unutturuyorum, nasıl siliyorum tüm kötü anıları nolur lütfen Asya. Sadece bir şans istiyorum."

    Bu kadar kolay yani... Bir yandan bana sarılmaya çalışıp, bir yandan şiir gibi dökülüyordü ağzından kelimeler. Konuşması, ses tonu beni her zaman etkilerdi zaten ama bu kez daha farklıydı. Af mı diliyor yoksa, yapması gerekenin bu olduğunu mu düşünüyor anlam verememiştim. Evet şiir gibi konuşuyor. Etkilenmemek olanaksız. Hem de bu kadar severken, Özlemişken.

Birşeyler eksik... Anlatması zor fakat birşeyler eksik. Samimiyetsiz çok yavan. Önceden ezberlenmiş gibi sanki. Yüzüme bile bakmadan konuşuyor üstelik. Gözleri hep her yerde.  Benden başka her yerde...

    "Yağız tamam bırak lütfen, bu kadar kolay olmayacağını bir kaç süslü cümleyle hiç bir şeyi çözemeyeceğini sende biliyorsun. Şu kısacık zamanda benim yaşadıklarımı sen yaşasan ya da bir başkası, değil parmaklarını kanatmak ellerini kökünden sökerdi. Gerginim, heyecanlıyım, korkuyorum ve yapayalnızım. Ne yaptığımın farkında bile değildim. O tokatı asla haketmedim... Daha önceki yaptıklarını hiç konuşmak bile istemiyorum zaten. Lütfen uzaklaş lütfen."

     Sustu ve sarılmaya çalışmaktan vazgeçti.

Oda Yağız'ın eski odasıydı sanırım. Tek kişilik mobilyalarla donatılmıştı. Girdiğimde nerede olduğumu sorgulayacak durumda değildim. Yağız benden uzaklaşıp duvarın dibindeki kanepeye bırakınca kendini, bende titremeye devam eden dizlerimle inatlaşmayı bırakıp oturacak bir yer bakınırken etrafıma, komodinin üzerinde duran çocukluk resimlerinden anladım.

    Yağız'ın yatağına oturmak gelmedi içimden. Yanına yaklaşmaya niyetim olmadığı için kanepeye de oturmadım. Şu durumda  tek seçeneğim olan çalışma masasının sandalyesini tercih ettim. Kollarımı da masaya dayayıp başımı yasladım. Başım öyle  çok ağrıyordu ki, yediğim tokatın da etkisi var mı bilmiyordum.

     Bir süre sessizlik devam etti. Başımın ağrısı daha da şiddetlenince dayanamayıp sesizliği ilk bozan ben oldum. Adını bile söylemek gelmiyordu içimden. Ama konuşmak zorundaydım şu an. Önce boğazımı temizleyip dikkatini çektim;

"   Başım çok ağrıyor. Bi ağrı kesici almam lazım, yerini biliyor musun?

    Biraz saçma oldu ama, nasıl söylesem bilemedim. Bir süredir izlediği karşı duvardan bakışlarını bana çevirdi.

" Çok kötüysen doktora gidelim." Gayet sakin sordu sorusunu ve cevabını beklemeye başladı.

" Kötü ama doktora gerek yok , bi ilaç  yeterli. Yerini söyle ben alırım."

" Ben getiririm. Başka bişey istiyor musun? "

Evet çokça huzur istiyorum...

" Başka bir şeye gerek yok da, şey var, bu odada mı kalacağız?"

" Yani, sanırım öyle."

"Tamam ben kanepede yatarım o zaman. Bir de giyeceklerim senin evdeydi. Onlara ihtiyacım var." Dedim. Uzaktan farkedilecek şekilde gerildi fakat bir tepki vermedi.

" ilacını getireyim, gider kıyafetlerini de getiririm. Ya da belki başın hafifleyince beraber gideriz, sen alırsın ne istiyorsan. Ben bilemeyebilirim ne istediğini."

Hızla başımı çevirip gözlerine baktım. O eve bir daha girmeyeceğimi çok iyi biliyorken nasıl böyle bir teklifte bulunabilir aklım almıyor.

" Asla." Dedim bir hışımla.

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin