Pastanenin kapısından elinde koca bir poşetle çıkıp hemen yandaki markete girmişti. Bir süre sonra elinde ikinci koca poşetle oradan çıkıp arabaya doğru hızla adımladı. Önce arka kapıyı açıp elindeki poşetleri oraya bıraktı, sonra yanımdaki kapıyı açıp hiç oturmadan bana seslendi;
" Güzelim, nerede yiyelim istersin? Burada mı, yoksa daha tenha bi yere mi çekeyim arabayı?"Aslında hemen yemeye başlayabilirdim ben, öyle çok acıkmıştım ki. Hiç yer aramakla vakit kaybetmek istemiyordum ama ona söyleyemedim.
" Fark etmez, sen bilirsin." Dedim sadece.
" Bana da fark etmez ama, madem bu seferlik kabul ettin benimle dışarıda yemeyi. Seni götürmek istediğim bir yer vardı aklımda, oraya gidelim."
Başımı çevirip yüzüne bakmamla ne demek istediğimi anlaması hoşuma gitmişti.
" Yok yok merak etme, hiç uzak değil. Bana beş dakika ver sadece. " demesiyle ufacık tebessüm edip yeniden kafamı çevirdim. Etrafıma bakınmaya devam ettim.
En son evden ne zaman dışarı çıktığımı anımsamaya çalıştım. Tamam evlenmeden önce de pek çıktığım söylenemezdi ama hiç bu kadar çok eve kapandığımı da hatırlamıyorum. Dışarıda olup etrafı, insanların telaşlı koşuşturmalarını izlemeyi özlemişim.
Neredeyse beş dakika dolmadan bahsettiği yere gelmiştik sanıyorum. Durdu kontağı kapatıp hemen arka koltuktaki yiyeceklere uzandı. Bir yandan pastaneden aldığı içlerinde poğaça simit vesaire olan, ayrı ayrı kese kağıtlarını açıyor bir yandan beni izliyordu.
" Nasıl, hoşuna gitti mi burası?" Diye sordu. Evet hem de çok, ne ara bu kadar yükseğe çıktığımızı hiç anlamamıştım. Tüm şehir ayaklarımızın altında gibi görünüyordu. Her yer ışıl ışıldı. Asıl gündüz gelmek lazımdı buraya...
" Güzel" dedim ona sadece güzel.
Yağız paketleri açtıkça burnuma öyle garip bi yumurta kokusu gelmeye başlamıştı ki, rahatsızlığımı hissettirmeden Hemen camı açıp arabanın temiz havayla dolmasını bekledim.
" Sen ne yiyeceksin?" diye sordum. Elimdeki susamlı simidi iştahla yemeye başlarken
" Sen ne yiyorsan ondan tabi ki." Dedi. Mırıldanarak. Kendine farklı birşey almamıştı anlaşılan ve bu durumdan pek hoşnut olmadığı kesindi.
" Neden bu kadar çok aldın ki?" Diye sordum bu kez de, tüm poşetleri işaret ederek.
" Canım madem simit yiyoruz, doyana kadar yiyelim değil mi? Sen bir iki taneyle doyarsın belki ama ben hemen doyacağımı sanmıyorum. İçecekleri bilerek çok aldım ama, hem ne içeceğini bilmediğim için. Hem de fazlası odada kalsın. Miden kötü olunca gece de gündüz de elinin altında olur içersin, bulantılarını bastırır belki diye düşündüm."
Sonuçta konu üç beş çeşit içecekti ama, bu denli beni düşünmesi şaşırmama, Tam bir ısırık daha alacakken, ağzım açık yüzüne bakıp kalmama sebep olmuştu.
" Bak bunu bana yapma işte." Dedi yüzüme bakarak. Ağzımı kapadım. Elimdeki simidi ısırmaktan vazgeçip aşağı, dizlerime doğru indirip sordum;
" Neyi"
" Neyse boş ver hadi, doyur karnını."
Ne oldu ki şimdi. Neden böyle yaptı anlamadım. Ama anlamakta ısrarcıydım. Öyle ortaya bir laf atıp kaçamazdı." Söyler misin ne yapmayayım ? Ya da ne yaptım ben şimdi sana?"
" Şu bakışların var ya, Kendimi bok gibi hissetmemi sağlıyor biliyor musun? Ben sana canımı vermeye razıyım gözünde bir değeri yok, ama aldığım iki içecek için ağzın açık yüzüme bakıyorsun. Neden? Seni hiç düsünmediğimi falan mı sanıyorsun sen?" Bir anda sesi fazlasıyla yükselmiş, kendini kaybedecek hale gelmişti yine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIĞINTI
RomanceDoğdum, ailemin evine sığıntı oldum. Sevdim, sevdamın gönlüne sığıntı oldum... Yazgı mı, kader mi, çile mi? Bilmem... Bazı insanların alnına ' hiç mutlu olamamak' da yazılıyormuş meğer... Tüm hayallerime kavuştum, bu kez de hayata sığıntı oldum...