16.BÖLÜM

2.5K 75 5
                                    

    Bazen konuşuyorum kendi kendimle,  derin derin düşünüyorum. Diyorum ki;  benim dünyaya gelme amacım neydi? Bir amaç var mıydı ortada? Sadece anne ve babam beni kucaklarına alsın, ona buna "biz de çocuklu aileyiz" imajı çizsin diye mi dünyaya geldim? Yani doğmam için verilen onca mücadele onca emek, iğne ilaç tedavi ne içindi? Kendilerini tatmin etmek için mi?  Yada, nasıl bir beklentileri vardı ki ben doğunca hüsranla sonuçlandı? Peki biz bu karşılıklı memmuniyetsiz hayatı yaşamak zorunda mıyız? Herkesde de var mıdır böyle veya benzeri sorunlar? Yoksa sadece bana özel bir uğursuzluk mu?

İçinden çıkamadığım, hiçbirini cevaplayamadığım çoğaldıkça çoğalan sorular ve sorunlar topluluğu var peşimde. Ben kaçtıkça kovalayan, her köşe başında kat be kat artarak karşıma çıkan.

İsyan etmenin asla haddim olmadığının bilincindeydim. Lakin bu daha ne kadar, nereye kadar böyle sürecek...  Kendimi bildim bileli aşağılandım, ezildim, hırpalandım. En kötüsü de  yaşadıklarımın sebebinin bir yabancı olmamasıydı. Et tırnaktan kendiliğinden ayrılmıyor dışarıdan kuvvetli darbe almadıkça. Etin tırnağı kanırta kanırta itip uzaklaştırmaya uğraşması bizim aileye özel bir gariplikdi...

Ne kadar kanırtsalar da kanatsalar da burnumda tütüp hepsinin ayrı ayrı özlemlerini çekmem de, bana özel bir gariplikti galiba.

Dedemle sabah erken vakitteki konuşmamızdan sonra ben omzumdaki yükün  bir kısmını dedeme bırakıp, biraz da olsa hafifleyerek odama geldim. Uzun zamandır ilk kez dinlenmiş uyandığımı hissettim. Rüya bile gördüm. Evimi, odamı, kardeşlerimi gördüm. Sarıldım sımsıkı, kokularını çektim içime. Çok özlemiştim...

Çok özledim...

İlk defa bu kadar ayrı kaldık. Seslerini bile duymadım hiç. Arasam?
Arayamam ki...

Beline tabanca takıp her yerde beni arayan babamın evini arayıp, " sizi çok özledim" demek... Bunu düşünebilmek de  yine bana özel bir salaklık olmalıydı.

Bu arada vakit epey geç olmuş, ruhsal durumumun üstüne sabaha kadar uyumadığım da eklenince, bir de sabah ki az da olsa rahatlama derin uyku haline dönüşmüş olmalıydı bende. Neyse akşam yemeğine yetişmişim en azından..

Uyku sersemliğiyle yatağımdan kalkıp banyoya ilerledim. Ancak ayılabilirim düşüncesiyle bol bol su çarptım yüzüme. Dedem mutlaka görüşmüştür Yağız'ın ailesiyle. Umarım bu akşam ki tek yaşayacağım şok, uyku mahmuru yüzüme değen, suyun soğukluğu olur.

  Tatlı tatlı sohbet seslerinin geldiği yöne ilerledim. Kapıya yaklaştıkça sadece seslerin tatlı, konuştukları konunun pek tatlı olmadığını anlamam uzun sürmedi.

   Hemen yanımdaki duvara yasladım sırtımı. Dinlemek bende huy olmuş sanırım artık. Bu yaptığımdan kesinlikle utanıyordum ama başıma gelecekleri de ancak bu şekilde öğrenebiliyordum.

   Bu de ja vu hissi, bana en son annemle babamı dinlediğim günü hatırlattı. Babamın beni kardeşimle yaşıt çocukla evlendirmeye razı olması, söylediği sözler çınladı kulaklarımda. Daha kötü ne olabilir? diyordum o zamanlar. Böyle bir duruma düşebileceğim nereden gelsin ki aklıma?

      Çok fazla uzatmadım bu kez kapı dinleme işini. Anladığım kadarıyla Kemal amcayla konuşmuş dedem. Kemal amca genellikle olumlu yaklaşır her konuya. Bildiğim kadarıyla. Çünkü şu sıralar kime iyi desem yada kimi iyi biliyorduysam hep yanıldım...

" Biz de tam ne oldu bilmiyoruz, ama bize anlatılan çok farklıydı" demiş ve devam etmiş Kemal amca;

" Düğünden sonra Yağız'ı hiç görmedik, konuşamadık da. Biraz araştırdık sessizce, bi tanıdık da ağır şeyler söyledi kızla ilgili. Allah var küçüklüğünü bilirim ben Asya'nın çok da yakıştıramadım söylenenleri. O kız yapmaz dedim ama, dinletemedim kimseye.
Madem anlattığın gibi durum, benim kapım açık Asya'ya. Gelinim der başıma taç ederim yine. Yalnız benim oğlan yaptığı eşşekliği nasıl telafi eder? Bu kız böyle bir büyüklük yapıp  affetmeye hazırken gönlünü nasıl alır? Onunla bi yolunu bulup konuşup orta yolu bulmak lazım. Bizimle hiç iletişim kurmuyor" Demiş.

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin