47. BÖLÜM

647 47 4
                                    

" Emre"

" Seni dinliyorum."

" Ben çok acıktım. Bana eşlik edecek misin?"

Duymayı beklediği sözler bunlar değildi, biliyordum.  Umduğunu bulamayan her insan gibi hayal kırıklığıyla gözlerini sıkıca yumdu önce, sonra ellerini beline koyarak bana sırtını döndü. Derince içine çektiği soluğunu of çekercesine sesli saldı dışarı. Yıkıldı diyemezdim ama sarsıldığı doğruydu. Gözlerini açmış halde ellerini belinden indirerek yeniden döndü bana. Gözlerime solgun bakan gözleri teslimiyet yüklüydü.

" Evet, memnuniyetle." Dedi. Sesinde hafif kırgınlık olsa da, dirayetliydi. Yılmayacaktı bunu hissediyordum. Peki ben karşısında ne kadar direnebilecektim onu hiç kestiremiyordum. Ben tam anlamıyla yıkıktım, toparlanmam için uzun zamana ihtiyacım vardı benim. Bu süreçte onu ne kırmak ne de oyalamak istiyordum. Çivi çiviyi söker kavramına uygun davranmayı da kendime yakıştıramazdım. Kendimi toparlamalı tamamen salim kafayla karar vermeliydim, çok erken fazlasıyla erkendi ona duymak istediklerini söyleyebilmem için.

" Güzel. Beni yalnız bırakmadığına sevindim. Herşey hazır zaten, sen istersen geç masaya ben yemekleri biraz ısıtıp geliyorum hemen."

Hafifçe gülümsemesine rağmen hâlâ ufak da olsa gergin olduğunu görebiliyordum.  İki adımla yanıma yaklaşıp hiç yüzüme bakmadan geçti gitti mutfağa doğru.

Olduğum yerde ona doğru dönüp arkasından baktım sadece. O bozuktu ben üzgün...

" Orada dikilip durmaya devam etmeyeceksin değil mi? Hani  çok acıkmıştın?  Gelsene buraya."

Hiç ses çıkarmadan mutfağa doğru adımladım ben de. Durup dala dala düşünmek için çok zamanım olacaktı nasıl olsa. Bir kaç saat hiç bir şey olmamış gibi davranabilirdim. Talimliydim nasıl olsa, 'mış' gibi yapmalara...

El birliğiyle yemeklerimizi hazırlayıp eskisi gibi güle oynaya olmasa da herhangi bir gerilim yaşamadan yemiştik. Sonrasındaki tüm içecek tekliflerimi reddedip ki sade Türk kahvesine asla hayır demezdi, apar topar çıkıp gitmişti evimden. 

O geceden geriye ne yapacağını bilmez halde, toparlanmayı bekleyen yemek masasında ellerini başına yaslayıp sabahlayan darmaduman bir Asya ve ayıcık denemeyecek kadar büyük bir ayıcık kalmıştı.

Ertesi gün işe gitmemiştim sonraki gün de öyle.  Telefonumu kapatıp kapımı da ısrarlı çalmalara rağmen açmamıştım kimseye.

Kendimi bir şekilde toparlamam gerekiyordu artık. İyiyim dedikçe kötüye gitmekten, toparlandıkça daha çok dağılmaktan bıkmıştım.

Kimseye bağımlı olmadan, hiç kimsenin beni aşağı çekmesine izin vermeden yaşamayı öğrenmeliydim.
Bol bol düşünüp kendi kendime, kendimce doğru yollar çizmiştim. Akıntıya kapılmaktan korkarak çizdiğim yollarda dim dik yürüyebilmem için önce en yakınımda olanlarla durumlarımı düzene oturtmalıydım. Benim hiç yoktan kaosa ihtiyacım yoktu çünkü zaten fazlasıyla vardı hayatımda. Benim beni rahatlatacak beni aşağı çekmeyecek ve ilk fırsatta ardını dönmeyecek dostlara arkadaşlara ihtiyacım vardı. Olmazsa da olmasındı ben yetiyordum kendime artık nasıl olsa.
İlk olarak Sibel'le olan durumu gözden geçirip bir sonuca bağlamalıydım.
Onun yardımlarını, iyiliklerini unutmam mümkün değildi  tabi ki ama onunla bu şartlarda eskisi gibi asla olamazdım artık. Bunu söylemek benim için çok kolay olmasa da anlaşılan Sibel benim için bir geçiş dönemi arkadaşıymış ve artık hayatımda olması gereksizdi. Sonuç olarak bana manevi olarak çok destek olmuştu evet ama, ben de ona hatırı sayılacak derece maddi katkılarda bulunmuş, yaptığı hiç bir iyiliğin altında kalmamıştım. İkimizde birbirimizin eksik kısımlarını  tamamlamıştık. Sibel eğer ki seçimini benden yana kullansaydı, ben asla ondan geçmezdim ama seçimi kendisi yapmıştı. Umarım mutlu da olurdu bundan sonrasında.

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin