49.BÖLÜM

881 42 5
                                    

Duyduklarım Hayrettin amcadan hiç beklenmeyecek sözlerdi. Buralarda genellikle böyle durumlara müsade edilmez, evli değilsen aynı evde kalmak  hiç hoş karşılanmazdı ama öneri büyük yerden geldiğine göre hakikaten bir yılda bir hayli değişiklikler olmuştu demek ki. Hoş bu saatten sonra kimsenin lafına sözüne zaten takılacak değildim fakat eskiden beri alışılagelinmiş durumlar değişiklik gösterince yadırganıyordu işte...

Aklımdan geçirdiklerimi açığa dökmeden baktım ikisininde yüzlerine tek tek, ikisi de gayet normal görünüyorlardı. Bu durumu tek yadırgayanın ben olduğumu anlar anlamaz onayladım Hayrettin amca'nın önerisini. Tabuları yıkmaya bir yerden başlamak gerekiyordu çünkü...

" Benim için sakıncası yok, isterse benimle kalabilir tabi ki Emre. Yalnız Hayrettin amca ben aceleyle çıktığım için anahtar falan yok yanımda sendeki yedek anahtarları verebilir misin?"

Buradan ayrılırken evi boşaltmayı hiç düşünmemiştim. Bir gün geri dönmek ümidim de yoktu içimde ama en güzel anılarımın yaşandığı evin yalnızlıktan harabeye dönmesine asla gönlüm razı değildi. Arada konrolünü ve bakımını  yaptırması için yedek anahtarlarını bırakmıştım Hayrettin amca'ya. Sağolsun O da elini üzerinden hiç çekmemiş sık sık da bana bilgisini vermişti.

" Tabi kızım o kolay, arabada zaten hemen veririm. Haydi kalkın gelin o zaman beraber gidelim otoparka, vereyim anahtarları siz oradan eve geçersiniz ben de söylediğim gibi yapılacak birşey var mı bi bakarım."

Emre hâlâ omzumda duran kolunu benden hiç ayırmadı. Birbirimize yapışık vaziyette oturduğumuz yerden kalktık. Nerede olduğumuzun, buraya nasıl geldiğimizin de hiç farkında değildim üstelik. Emre'yi o koridorda karşımda görür görmez ağlayarak boynuna atıldığımı hatırlıyorum sadece, gerisi tamamen bulanık...

Hayrettin amca önde biz arkada yürümeye başlamıştık. Kafam biraz yerine gelmişti ama tam olarak kendime gelememiştim daha. Çok üzgündüm öyle çok ağlamıştım ki saatler geçmiş olmasına rağmen artçı hıçkırıklarım bedenimi sarsmaya devam ediyordu. Tüm ağırlığımı neredeyse Emre yüklenmişti, yürümeye mecalim yoktu benim ama takılıp düşmemek adına gözlerimi sürüdüğüm ayaklarımdan ayırmıyordum. Bu halde yürümek zaten zorken bir de topuklularla bunu yapmak zorunda olmak eziyetti. Yerlerdeki çam yaprakları ve kozalaklar, havanın mis gibi çam kokusu, eskileri çok çok eski zamanları okul yıllarımı anımsattı. O an başımı kaldırıp etrafıma bakınmak ihtiyacı hissettim.

    ' yok artık' dedim kendi kendime ve gülmeye başladım garip bir  şekilde. Kendi sesim, kendi davranışım bana bile garip gelmişken yanımda gayet şaşkın bakışlarla ne olduğunu anlamaya çalışan insanlara ürküntü vermem çok doğaldı kesinlikle.

Nasıl geldiğimi bile hatırlamadığım ve belli ki bir süredir vakit geçirdiğim yer, her hafta okul arasında Efsun' la gelip takıldığımız o zamanlar en huzur bulduğum, Yağız'ın bana evlenme teklif ettiği o zamanlar benim için en özel olan yerdi... tamam memleketim küçüktü ama bu kadar da değil, onca oturulacak yer varken buraya gelmek ya da tesadüfen getirilmek kadar saçma bir durum olabilir miydi? En azından bir kafeye falan gidemez, götürülemez miydim?

Durup bana şaşkın  gözlerle bakmaya devam eden Emre ve Hayrettin amca'ya baktım. Sonra olduğum yerde dönüp tam ardımda kalan anı yüklü parka bakmak istedim, vazgeçtim....  burada geçen hiç bir anının ve anılarıma dahil olan hiç kimsenin bir öneminin kalmadığına karar verdim.

" Size inanamıyorum getire getire beni çocuk parkına mı getirdiniz? Aşk olsun size..."

Garip hareketlerimi başka şekilde açıklayamazdım. Gerek de yoktu zaten.

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin