36.BÖLÜM

992 62 8
                                    

Öyle acınası, öyle zavallı hissediyordum ki şu an kendimi, Anlatmaya çalışsam kelimeler yetmezdi. Her kadının hayatında en kıymetli yere sahip olan iki erkek, en çok sevilen, en çok güvenilen, en çok hayranlık duyulan, en vazgeçilmez olan iki erkek, nedense benim hayatımda en büyük travmalarımın sebebiydiler. Babam ve ilk aşkım...

Babam çocukluğumdan bu yana yaşamımı tam anlamıyla bir trajediye çevirmekte çok başarılı olmuştu sağolsun. İlk ve umutsuz aşkımla, benim açımdan mucizevi olan evliliğimin, hayatımı tamamen değiştireceğini, çok mutlu olacağımı bana düşündüren şeyin ne olduğunu da bilemiyordum.

Olduğum yerde kalakalmış, öncesinde çok iyi tanıdığımı sandığım ama kesinlikle hiç tanımadığımı anladığım bu insanların arasında resmen korkudan titreyerek bekliyordum. Serpil teyze'nin cümlesini bitirmesiyle tüm sesler susmuştu bende. Yağız delici bakışlarını gözlerime dikmiş şu an sadece bakmakla yetiniyordu gözlerime. Ne öz güven ne cesaret ne başka bir şey. Süt dökmüş kedi gibi ürkek karşılık veriyordum bakışlarına. Her türlü tepkiyi vermesi mümkündü, bunu da yapmaz diyebileceğim bir davranışı yoktu malesef ki.

Kemal amca'nın omzuna elini koymasıyla tehditkar bakışlarını çekti üzerimden ama ben kendimi ona bakmaktan alıkoyamıyordum.

" Haydi evladım, oturun artık. Ağzımızın tadıyla yiyelim yemeğimizi. Annenizin nerede ne konuşacağını öğrenememesi zaten yeterince geriyor beni, bir de siz üstelik olmayın. Lafı edilecek önemli bir durum da yok zaten ortada, oturun haydi."başlarda ılımlı olan Kemal amca, sözlerinin sonuna doğru daha sert bir tavra bürünümştü. Öyle ki, gözlerinden ateş saçacaktı neredeyse. Bakışları hepimizi tek tek gezmiş, serpil teyzeye dokunmamıştı bile. - seninle sonra görüşeceğiz- havası vardı serpil teyzeye karşı.

" ANNE" diye kükredi Yağız. Ben olduğum yerde sıçramıştım. Dikkat etmemiştim ama diğerlerinde de bir etkileşim olmuştu mutlaka duyulan sesle. Bu sebeple kükredi demek daha doğru bir anlatım olurdu bence...

Hâlâ ocağın başında bizlere arkası dönük, ne yaptığı meçhul halde dikilip duran annesi, hemen oğluna döndü yönünü. Cevap vermedi ama beklentiyle bakıyordu.

" Anladığım şey doğru mu? Yanlış anlamış olmamak için soruyorum. Sen neden öyle söyledin Asya'ya?"

İmâ dolu sözlerini sıralarken, bakışları annesiyle benim aramda gidip gelmişti sürekli. Birimizin üzerine kesin atlayacaktı ama önce hangimizin kestiremiyordum.

" Yanlış anlayacak ne var oğlum? Ne anladıysan onu söyledim. Karın artık çok zengin... Bilmiyor muydun yoksa? Hoş ben de bugün tesadüfen öğrendim ya neyse... Baban bile biliyor ama bizi adam yerine koyan yok ne yazık ki. Nerelere saklamış evrakları görsen şaşarsın."

Kemal amcanın bu kadına anlatacağından bir an bile şüphe etmemiştim zaten.

" Serpil, o uğursuz ağzını biraz daha açık tutarsan yemin ederim sen de boşanma evraklarımızı saklamak zorunda kalırsın bu yaştan sonra. Konuşup durmayın artık. Herkes dediğimi yapsın. Yağız sen de otur, benim her şeyden haberim var. Ben söyledim Asya'ya gizlemesini. Uzatacak hiç bir şey yok ortada. Kız olması gerekeni yaptı, hakkını aldı. Kimseyi ilgilendirmez bu da. Ha illa ki uzatacaksan Yağız efendi, bana gel. Sakın kıza tek laf ettiğini duymayayım, seninle de bozuşuruz haberin olsun."

Kemal amca'nın herkesi azarlarcasına yaptığı konuşmadan sonra çok ilginç bir şekilde ortalık süt liman olmuş. Hiç bir şey olmamış gibi yemekler yenmiş çaylar kahveler içilmişti. Biraz rahatlamış olsam da hâlâ içimde bir tedirginlik vardı. Yağız bunu burada bırakmazdı adım gibi biliyordum ama karşısında ne yapacağımı bilmiyordum.

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin