32.BÖLÜM

1.2K 57 9
                                    

Hafif bir  bahar esintisi sarmaladı bedenimi. Ürperdim. Başımı çevirip biraz ileride, özenle çok sevdiği bahçesiyle ilgilenen anneanneme baktım. Aynı anda o da bana çevirdi bakışlarını. Sıcacık gülümsedi, gözünün etrafındaki çizgiler belirginleşti.  Yılların acı tatlı yaşanmışlıklarının izleriydi onlar. Nasıl da yakışıyordu bembeyaz tombul yüzüne.

" üşüdün mü yavrum?" Diyen kadife sesi değdi kulaklarıma.

" Yok anneannem üşümedim, burası çok güzel." Dedim. Bir yanımda erik ağacı, bir yanımda badem ağacı vardı. Biri toz pembe biri bembeyaz çiçeklenmiş, adeta birer gelinlik giymişler gibi salınıyorlardı iki yanımda. Her esintide ufak ufak bembe beyaz yapraklarını dökülüyorlardı üzerime. 

Her bahar güneş sıcak yüzünü gösterir göstermez, gererdi dedem bu iki ağacın arasına hamağımı. Ve anneannem bahçede ekmediği ufacık bir alan bırakmazken buraya dokunmazdı. Kendiliğinden çıkan Papatyalarım boy göstermeye başlardı sonra. Gün gün büyür güzelliklerinden mahrum bırakmazlardı bizi. Ben kır papatyalarını çok severdim. Bahçe kapısının girişinde boy boy sıralanan kırmızı güllere ise aşıktım.

Bu hamakta saatlerce uzanıp kitap okumak en büyük zevkimdi. Arada anneannemle bakışıp birbirimize gülümserdik. Ödü kopardı bana birşey olacak diye. Sürekli kontrol eder, durmadan uyarırdı;

' Asya dikkat et kızım... Aman ha yavrum sakın düşeyim deme, bir yerine birşey olur Allah korusun.'

' Korkma tombişim düşmem' derdim güven verircesine bakardım gözlerine.
' Hem ne olacak ki şu kadarcık yerden düşsem? Diye eklerdim. Hamağın yüksekliğini küçümser tavırla.
" Öyle deme yavrum, dengesiz düşersin başını falan vurursun. Rabbim senin ayağına taş gözüne yaş değdirmesin inşallah. Sen bizim kıymetlimizsin." Der. Gözünü gözümden çekerken sessizce " Kadersiz yavrum benim."  Diye eklerdi. Son cümlesini hep duymadığımı sanar, ben de hep duymamış gibi yapardım.

Dedem camiden gelmeye yakın  çayı hazır etmek benim görevimdi.  Gelir gelmez de hep beraber oturur  muhabbetle çaylarımızı yudumlardık.

" Asya, hadi kızım çayımızı hazırla. Deden gelmek üzeredir." Dedi. anneannem ektiği sebzelerinin arasındaki yabani otları temizlerken.

" Kek de yapayım mı?" Diye sordum yüzüne bakıp ona gülümserken.

" Yap kızım, yap da ağzımız tatlansın." dedi.

Uzandığım hamağımdan kalkmak için toplanıyordum. Müthiş şekilde sarsıntı hissettim. İki yanımdan sıkıca tutunup kendimi sabitlemeye çalışıyordum fakat imkanı yoktu. Sonra iki kolumda güçlü iki elin tutuşunu hissettim. Canım yanıyordu.
Sarsıntı hâlâ  devam ederken. Adımı seslenmeye başladı birisi. Çok yüksek bir ses çınlıyordu kulaklarımda

" Asya, asya uyan. Nolur uyan. Asya aç gözlerini."

Gözlerimi açmamla, başımda  deli gibi ismimi sayıklayarak beni sarsan Yağız'la göz göze geldik.

O nu görür görmez, bir süredir yapmamak için kendimi zorladığım şeye engel olamamış, gözlerimde biriken yaşlarımın akmasına müsade etmiştim. Göz yaşlarım tüm o güzelliklerin rüya olduğunu anladığım an boşalmaya başlamıştı göz pınarlarımdan. Gerçekler tüm acımasızlığıyla kalbimi avuçları arasına almış soluğumu kesecek kadar kuvvetli sıkıyordu. 

Hızla kendimi toparladım. Beni henüz bırakmamış olan kocamın acı veren baskısından hırçın  bir hamle ile kurtardım kollarımı. Tıpkı onun giderken bana yaptığı gibi, ani ve sert.

"  Ne yapıyorsun?" Diye sordum. Hayretle.

" Çok şükür Allah'ım."diye havaya kaldırdığı başıyla, sayıklamaya başladı. Odanın tavanına bakarak.

SIĞINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin