'Vazgeçtiğin an bitiyor savaşın, ve kaybetmiş olmak umurunda bile olmuyor.' Nerede okuduğumu hatırlayamadığım bu söz geldi aklıma. Hakikaten çok doğruymuş. Bir savaşım var mıydı, bir savaş verebildim mi bilemiyorum ama vazgeçmiştim. Kaybetmek veya kazanmak da hiç umurumda değildi üstelik.
Hissettiğim sonsuz bir rahatlık ve huzurdu. Çok yabancı olduğum bu duyguları yaşıyordum bir süredir. Dedemlerin evinde onların güvencesindeyken de huzurluydum, öyle hissediyordum ama şu an alıyorum ki o da tamamen sanıymış. Öyle sanıyormuşum çünkü hep bir tedirginlik olurdu içimde. Acebalarla çevriliydi her yanım. Eve dönüşümde karşılaşacağım durumları kurar dururdum kafamda.
Aklımdan hiç çıkmamaları, kayıplarımın acılarının içimde hep taze kalmaları bir yana, yaşadıklarım ve hissettiklerim tamamen katkısızdı. Yani o an seviniyorsam kahkalarla, üzülüyorsam hıçkırıklarla yaşayabiliyordum duygularımı. Önünü ardını düşünmeden geçiriyordum günlerimi, içimden nasıl gelirse öyle. Sonsuz bir boşluk vardı benimle olan ve hiç tedirgin değilim. Acebalar yoktu etrafımı saran. Huzur kesinlikle bu olmalıydı ve mutluluk buysa, ben çok mutluydum.
Onunla baş başa geçirdiğim son bir kaç haftamı tüm hayatıma değişmezdim. Gerçek anlamda benim için ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Evliliğimizin ilk günündeki, aklıma dahi getirmek istemediğim o felaket olmasaydı yine böyle olur muyduk diye düşünürken buluyordum zaman zaman kendimi.
Çok ağırdı yaşadıklarımız. Eğer bir sınavsa müthiş derecede zordu ve benim tüm pes edişlerime, tüm direnişlerime rağmen o bir an bile vazgeçmemişti benden.
Şimdi tüm kabuslarıma bir şekilde girmeyi başaran evde, acılarımın başladığı yatakta, gecenin bir yarısı oturmuş, yanımda mışıl mışıl bebek gibi uyuyan kocamı seyrediyordum. Etrafımdaki her şey tıpkı ilk gördüğüm gibi duruyordu ama biz bu eve ilk girdiğimiz gibi değildik. Çok değişmiştik. Sadece ona olan duygularım değişmemişti. Onu hâlâ çok seviyordum. Belki hastalık, belki saplantı ya da adı her neyse. Bana ne yaparsa yapsın asla eksilmeyen bir tutkuyla seviyordum onu.
Haftalar önce beni hastaneden çıkardığı günün akşamı, bu eve tekrar dönmeye karar verdiğimizde otoparkta neredeyse bir saat sessizce oturmuştuk. İkimiz de ilk hamleyi birbirimizden bekliyorduk. Kaçarımız yoktu artık, bir şekilde o araçtan inilip, bu eve girilecekti ama nasıl? O benim için endişeleniyordu, bense çok korkuyordum. Dönüp, simsiyah gecede eşsiz ışıltılarla parıldayan gözlerine bakma cesaretini göstermiş ilk adımı ben atmıştım.
Kolunu başımın üzerinden geçirip omzuma atmış, beni kendine iyice çekmişti. Başımı ait olduğu yere bastırmıştı. Kalp atışlarından en az benim kadar heyecanlı olduğunu anlamıştım.
Ne düşündüğümü sormuştu, derin sessizliğimizi de ilk o bozarak.
" Bilmiyorum" demiştim. Gerçekten bilmiyordum.
" peki, ne hissediyorsun?" Diye sormuştu bu kez.
" Korktuğumu söylemiştim hiç saklamadan.
" Neyden korkuyorsun?" Başımı kaldırıp yüzüne bakmak ihtiyacı hissetmiştim. Bu soruyu sorduğundaki yüz ifadesini görmeliydim. Dalga geçtiğini düşünecektim neredeyse. Bence çok saçma bir soruydu çünkü.
" Güzelim, o evde korkman gereken hiç bir şey yok. O dört duvar ve eşyalar zarar vermedi sana. Ben verdim. Bunları duymak zor biliyorum ama konuşmak daha zor inan. onun için fazla uzatmayacağım. Beni affettin, yanındayım. Kollarımdasın. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam sana. Olanları yok sayamayız ikimizde ama en azından hatırlamamaya çalışalım. Eziyet etmeyelim artık kendimize olmaz mı?" Diye sormuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIĞINTI
RomanceDoğdum, ailemin evine sığıntı oldum. Sevdim, sevdamın gönlüne sığıntı oldum... Yazgı mı, kader mi, çile mi? Bilmem... Bazı insanların alnına ' hiç mutlu olamamak' da yazılıyormuş meğer... Tüm hayallerime kavuştum, bu kez de hayata sığıntı oldum...