-Mehmet-
"Siktir." yanağım onun kokusunun sindiği yastığa gömülmüş, gözlerimi olmayan bir noktaya sabitlemiştim.
Benim de yapabileceğim şey bu kadardı. Eğer o kimin içine girdiğini iplemiyorsa, ben de göz teması kurmayarak yok sayacaktım onu. Kuşkusuz ki altında zevkten inlerken verdiğim bu sefil kavganın, bir gösteriden ibaret olduğunu yalnızca benim bilmem kafiydi o an için.
Halbuki artık öfkem ona karşı değildi. Çünkü başka hatalarım da olmuştu. Lakin şimdiye kadar istisnasız olarak bana ait olan tüm saçmalıklarım arasında, kendimi daha önce hiç bu denli savunmasız hissetmemiş, bilerek ve isteyerek tekrar tekrar aynı çıkmaza sürüklememiştim.
Sınır tanımaz ahmaklığım. Kollarının beni kavramadığı zamanlar ve zevki iliklerime kadar hissetmediğim anlarda, nefret kolaydı. Hatta en kolayı. Ama şimdi, her bir vuruşuyla bedenim zangır zangır titriyordu. Hücrelerimi kontrolsüzce işgal eden bu zevkten de, onun altında inlemekten de en az onun kadar nefret ediyordum.
O ise, en ufak hareketinin üzerimdeki etkisini keyifle izliyordu bu sırada. Sert darbeleri kalbimde ince ama keskin bir sızıya can veriyordu. Gözlerim odağını şaşarken, dilimin üstündeki tuz tadını zorlukla yutkundum. Kendimi kaybedip az önce omzuna geçirmiştim dişlerimi ve buna karşılık alaycı bir hırıltı dökülmüştü ağzından.
Dudaklarıma asla dokunmayan dudaklarından.
İki yana açılmış bacaklarımı beline dolamamak için sarf ettiğim insan üstü çaba, belki bir süreliğini işe yaramıştı ama gel gör ki inlememi bastıramıyordum.
"Yüzüme bak." Çatallaşmış sesini duymazdan gelemeyecek kadar etkisi altındaydım. Hayır kalbim değil. Ve asla. Bunu kendime kaç kere tekrar etmem gerekirse edecektim.
Sevişme ve sikişme arasındaki fark da buydu.
Sevişme iki kişilikti. Bizim yaptığımız, kibarca becerme sanatı.
Doruğa çıkardınız. İçinizde gel git yaparken bile size değmezdi öteki. Geçici bir körlük. O işinde iyiydi. Ben de kendimi bu dakikalar içinde onun ellerine bırakıyordum, o kadar. Ama savaşmadan değil. Savaşabildiğim kadar savaşıyordum ama mağlubiyeti de kabul ediyordum gerektiğinde.
"Yüzüme bak dedim." Yenilginin yüzümün her bir santiminden okunduğunu biliyordum ona dönerken. Dudağının kenarındaki o alaycı kıvrımı görünce ondan ne kadar nefret ettiğimi bir daha hatırladım. O ise zaferini kutlamak için işkence gibi bir yavaşlıkla kendini geri çekip, duvarlarımı sert bir şekilde tekrar kat etti. Doğru noktaya yaptığı her isabetli vuruşunda nefesimi kesiyordu adi şerefsiz.
Zevkten yaşaran gözlerimin içine bakarak beni beceriyordu. "Aferin."
"K-kes sesini." Yüzlerimiz arasında santimlerin zerre kadar değeri yoktu. Kahverengi gözleri, terli kirpiklerinin arasından bana bakıyordu. İçimde sertçe gidip gelirken bir eli belimi sıkıca tutuyor, diğer eli yatağın başından destek alıyordu.
Omuzlarına tutunmamak için çarşaflara geçirdiğim tırnaklarımın altındaki etlerime kadar arzuyla can çekişiyordum. Avuç içlerim karıncalanmıştı. Üzerimde böyle bir etkisi vardı işte. İstemiyordum. Ona hayır diyememekten de, irademi yok saymaktan da yılmıştım artık. Ve nihai olarak bu durum bir tek beni kıracaktı. Ama derim kalındı. Kırıkları yalnız ben gördüğüm sürece, problem yoktu.
Birbirimize öfkeyle kenetlenen bakışımızı yine ben kırdım. Çünkü düşmeye yakındım. Onun o kahvelerinin içine bakarken bile uyuşuyordum. O da bunu görüyordu. Ben ona bakarken görünmez bir kalkan beni savursa da geriye, o hiç uğraşmadan ruhumu deşebiliyordu yatak odasında. Sonra o kadar yüksekten düşen yalnızca ben oluyordum işte. Her bir defasında bunun son olduğunu söylesem de, yine onun yanına tırmanıyordum. "Ah, ya-vaş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A College Drama
RomanceCengiz ve Mehmet'in hikayesi... HSD'nin spin off'u niteliğindedir. Bağımsız okunabilir. Texting içermektedir.