'Ooh
You can dance
You can jive
Having the time of your life'"Ne bu ABBA gecesi mi yapıyoruz?"
Sıçrayarak kapıya döndüm. Neredeyse kalp krizi geçirecektim korkudan. "Ödüm patladı salak mısın oğlum ya!?" sırıtarak yatağıma doğru yürüyüp, kendini yatağa bıraktı.
"Kapıyı çaldım duymadın." sırt üstü yatmış, elindeki telefona bakıyordu. Ters bakışlarımı da bu yüzden kaçırmıştı. "O anahtarı senden geri alacağım yakında."
"Hı hı alırsın."
Aynanın önünde son bir kez daha kendime baktım. Gri ABBA baskılı tişörtüm ve mavi kotumu giyinmiştim. Saçlarımı arkaya doğru taramaya çalışıyordum. Ama inatçı tutamlar alnıma düşüp duruyordu. Bir kaç deneme sonrasında yılgınca pes edip, hepsini karıştırdım.
"Gülme Gürkan gülme. Valla kazıtacağım sonunda bu kafayı."
Daha çok kıkırdadı. "Kardeş kardeş dolanırsınız."
"Ne?" aslında sorduğum anda ne ima ettiğini anlamıştım. "Boş boş konuşma."
Yattığı yerden kalkmadan yüzünü bana çevirdi. Telefonu da yanına bıraktı. "Seni de böyle gördüm ya."
Yan gözle kısa bir bakış atıp, tekrar aynaya döndüm. "E planınız ne?"
"Sana ne Gürkan? Sen de mi geleceksin?"
"Şu hikayenin başını anlatacak mısın artık?"
"Anlatacak bir şey yok." gözlüğümü takıp, ceketimi aldım.
"Hazırım ben hadi çıkalım."
"Yakışıklı oldun lan." gülümseyerek aynadaki aksıma son bir kere daha baktım. Cidden fena görünmüyordum.
"Süha kafayı yedi haberin olsun." omuz silkip, kapıya yöneldiğimde ancak doğruldu yattığı yerden.
"Hadi yürü yürü."
Kapıyı açıp dışarı çıktım. Tam o sırada telefonuma ikinci mesaj geldi. On dakikadır beni bekliyordu. E dünü yanına kar bırakmayacaktım. Ama en fazla yapabileceğim de bu kadardı.
"Abi ben çıkıyorum. Kapıyı kilitlemeyi unutma." onu bekleyemeyecektim. Hızlı adımlarla merdivenlerden inerken kalbim ağzımda atıyordu. Az sonra sokağa açılan kapıdan çıktığımda ve karşı kaldırımın üstünde park etmiş arabaya yaslanmış olan Cengiz'i gördüğümde adımlarımı durdurdum.
Hep mi böyleydi yoksa serbest kalmış duygularım aklımla mı oynuyordu emin değildim. Elindeki telefonun ekranına bakıyordu. Üzerinde siyah bir kot, siyah bol bir kazak, siyah spor ayakkabıları. Kısacık saçlarını siyah bir berenin altına saklamıştı. Uzun boyuyla ve iri cüssesiyle öyle heybetli görünüyordu ki gözüme, yutkundum. Koşarak üstüne atlamamak için derin bir nefes aldım, sonra hızla geri saldım. Aklımı kaçıracaktım.
Az sonra yavaşça telefonu aşağı indirip, gözlerini kaldırdı. Gözlerimiz birleştiği anda yüzüne yayılan o bilmiş ukala gülümseme ile yine beni dımdızlak okuduğunu anlamıştım. Ama bu sefer umurumda değildi. Çünkü aynı benim yaptığım gibi beni baştan aşağı süzdü. Gözlerinin parıltısını ta buradan görebiliyordum. Yaslanmış olduğu arabadan ayrılıp, kafasıyla gelmemi işaret etti. Kulaklarıma kadar sırıtarak ona doğru yürümeye başladığımda, heyecandan aldığım tüm nefesler boğazımdan boşa çıkıyormuş gibiydi.
"Selam."
"Selam."
Eli belimle hafifçe temas ettiğinde kıskacında gerilerek dikleştim. Yavaşça yanağıma doğru eğildi. "Şu bakışlarını düzeltmezsen o merdivenleri koşarak geri çıkacağız." alt dudağımı dişleyip kafamı arkaya doğru çektim. Parlayan gözleri kısılmış, tepkilerimin tadını çıkarıyordu. Aralanan dudaklarımın arasından heyecanlı bir nefes bırakıp, kolunu ittim. "Saçmalama." Arabanın önünden dolanıp, kapıyı açtığımda hala aynı ifadeyle beni izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A College Drama
RomanceCengiz ve Mehmet'in hikayesi... HSD'nin spin off'u niteliğindedir. Bağımsız okunabilir. Texting içermektedir.