Önce - Berlin duvarı

2.3K 166 57
                                    

İki seçeneğim vardı. Ya bunu olduğu gibi kabul edip cesur olacaktım, ya da inkarı yoldaş bilip, düşene kadar kaçmaya devam edecektim.

Ve ben doğru olanı seçmekle ünlü biri değildim.

Her şeyi hatırlıyordum. En ufak  detayına kadar. Sabahın köründe daha gün doğmadan bu utanç duygusunun fısıltısıyla uyanmıştım zaten. Sonra kendime iki üç tokat atıp, başımı çok sert sayılmayacak koltuğun yan kısmına vurmuştum bir kaç kere. Aynanın karşısında yüzüme tükürmedim, çünkü onu temizlemekle uğraşamayacaktım. Ama nedense aşırı rezil olduğum gerçeği, bir önceki kadar canımı yakmamıştı bu sefer.

Belki duyarsızlaşma. Belki öğrenilmiş çaresizlik. Boş boş dövünüp zıplasam da, hiçbir şey değişmeyecekti. O yüzden genel havam biraz boş vermişlikti.

-

Biraz dememin bir sebebi vardı elbet.

Sabahki derste ön sırada yerimi aldığımda, ensemde hissettiğim delici bakışlarıyla, tüylerimin diken diken olsa da, tüm konsantrasyonumu hocaya vermeye çalışmıştım. Güya.

Sonra koşar adımlarla derslikten çıkmış, üst kata, kütüphanenin olduğu yere kadar nefes nefese koşmuş, yaklaşık üç saat sonra dergideki mesaim başlayana kadar onunla bir daha karşılaşmayacaktım. Güya.

Şimdi kütüphanede oturmuş, önümdeki projenin üstüme düşen kısmında bir yol almak için didiniyordum. Güya.


'Tık'

Gözlüklerimi geri itip, burnumu kitabın içine kadar soktum. Karşımdaki pislikle en ufak göz teması kurmamak için, laptopun kapağını da yüzüme siper etmiştim.

'Tık'

Kütüphanenin kendine has bir uğultusu vardı elbet ama benim tek duyduğum şey, onun o aptal kaleminin masanın yüzeyiyle temasından çıkan sesti.

'Tık'

Alt dudağımı sinirle dişlerken, yukarı tırmanmak için ölümcül bir savaş veren gözlerimi sıkıca yumdum.

'Tık'

Sinirle açtım gözlerimi. Vücudumu biraz dikleştirip, gözlüklerimi çıkardım. İç çekerek bakışlarım karşı tarafı bulduğunda, o arkasına yaslanmış, tek elinde tuttuğu kitabı rahat bir şekilde okurken, diğer elindeki kalemle, masayı dövüyordu.

'Tık'

İçimden geçen öfke selini bastırarak, daha seviyeli bir çıkış yapmam gerekti belki. Çünkü yüzüne baktığımda hiç de dün olanları suratıma vuracak gibi durmuyordu. Hatta sanki o değil de, sonradan ben gelip onun karşısına oturmuşum gibi bir rahatlık. Ben yokmuşum gibi bir hal. Beni görmezden gelmesi mi daha fenaydı, yoksa yüzüme bakma ihtimali mi? Tertemiz kafayı yemek üzere olduğumu anlamaması için nasıl davranmam gerekiyordu acaba?

'Tık'

Gözleri kitabın arkasından, yavaşça suratıma doğru tırmanırken, ben zaten bir süredir ona bakıyordum. Bakışlarım hızlı bir şekilde kalemi tutan eline düşüp, tekrar gözlerine çıktığında, ifadesiz suratındaki dudakları ağır çekimde yukarı kıvrıldı.

Pislik. Biliyordu. Bu sesten başka hiçbir şey duymayacak duruma geldiğimi de, bir kere daha yaparsa çıldıracağımı da biliyordu.

'Tık'

Hızla yine eline düşen bakışlarım gözleriyle buluştuğunda, açık açık sırıtıyordu.

"Şunu keser misin?" dişlerimin arasından çıkan fısıltıyla, kaşlarının arasındaki mesafe kapanmış, sanki hiçbir şey anlamıyormuş gibi hala o aptal sırıtmasıyla suratıma bakıyordu.

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin