İyileşme

1.4K 98 30
                                    

Cengiz
1 ay sonra...


"Oğlum yaz geldi resmen."

"He amına koyayım, pikniğe gidelim."

"Abartma lan sen de."

"Ulan Mart 1'i görüp yaz geldi diyen kim göt?"

"Bu ne?" eliyle camdan yansıyan güneşi gösterip tekrar Mustafa'ya döndü. "Şunu karşımdan alın. Erdal'ı koyun. Erdal bile daha az beyinsiz yemin ederim."

Erdal'la Süha aynı anda buna saydırmaya başlayınca da önündeki yemeğe döndü. Bense gözüm ara ara kapı tarafına kayıyor, yine de masada dönen muhabbeti dinlemeye çalışıyordum. "Bence hepimizin biraz kafa dağıtmaya ihtiyacı var." Gürkan haklıydı bence de.

"Mustafa hariç. Onda dağıtacak bir şey yok. Veya bir şey var ki o da,"

"Erdalcığım neden yine durduk yere kaşınıyorsun?"

"Tamam boş yapmayın da ne diyorsunuz, Abant işine?"

"Abi benim hatırladığım en son Abant dediğimizde Silivri'ye gitmiştik. Şimdi belki Şile'ye falan ineriz. Yalan o iş."

"Ne alaka? Ben mi bozdum planı? Boş yapmak yerine adam gibi cevap ver canım kardeşim?" Erdal'ın gözleri düşünceli olarak kendine bakan Mustafa'yı buldu. İkisi de yavaşça başını sallayınca sırıtarak Gürkan'a döndü yine. "Olur bizi sayın."

"Ben de tamamım abi." Simay zaten en az Gürkan kadar istekli görünüyordu.

"Berrin'le Rüya gelir mi?" ikisi de bugün derslere gelmemişlerdi. Bana soruyordu. "Ne bileyim ben."

"Neyse tamam sonra sorarım. Sen ne diyorsun?"

"Bilmiyorum." tam o sırada kapıdan giren Mehmet'i görünce hızla ayağa kalktım. Bitirme teziyle ilgili hocayla görüşecekti. Kaç haftadır bunun stresini yaşıyorduk. Ama şimdi sırıtan yüzünü görünce biraz rahatlayıp kalktığım yere geri bıraktım kendimi. Demek ki ne yapmış ne etmiş adama derdini anlatabilmişti. Zaten istediği zaman başaramayacağı iş yoktu kendisinin. Gururlu bir şekilde göğsüm kabarırken yanıma gelmesini bekledim.

"Ne oldu?" bana göz kırpıp yanıma oturdu. "Ne bekliyordun?" kafasını hızla çekip şakağını öptüm. "Aferin."

"Siktir git." derken hala gülüyordu. Beni itip, kıskacımdan kurtulup, öne eğildi. "Açım ben." son iki haftadır iştahı eskisi gibi olmuştu. Yani bir nevi fütursuzca yiyordu. Ayrıca sabah kahvelerine tekrar başlamıştı. Ve daha da önemlisi yüzü sürekli gülüyordu.

Önümdeki patates kızartmasını önüne doğru itip, kolumu sandalyesinin arkasına attım. "Bunla mı doyacağım?" derken yemeye başlamıştı bile.

"E geliyor musunuz?"

"Nereye?"

"Abant'a gidelim diyor." ne karar verirse bana uyardı.

"Acaba bu sefer nereye gideceğiz çok merak ediyorum. En son Abant deyip Silivri'de bitmiştik."

Mustafa anırarak gülmeye başlayınca benim de dudaklarım yukarı kıvrıldı. Çocukların hepsinde kuş kadar beyin yoktu ama iyilerdi. Hepimize iyi geliyorlardı işte.

"O zaman sizi de sayıyorum." başımı salladım.

Nasıl iyi hissedecekse. Her gün daha iyiye gidiyordu. Bazı geceler kabus gördüğü olmuştu ama sanki bana anlattıktan sonra üstünden yük kalkmış gibiydi. Çok soru sormamıştım zaten, onun anlattığı kadarıyla yetinmiştim. Sonra kafamı kurcalayan taraflar olmuştu. Ama aptalca bir şey sorup her şeyi mahvetmek istemiyordum.

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin