Şefkatli bir şey

1.6K 124 59
                                    

"Günaydın."

Sabah mutfaktan gelen mis gibi kokularla resmen havada süzülerek odadan çıkıp koridoru geçtim. Ve şimdi, onu, tam karşımda sırtı bana dönük, tezgahın önünde bir şeylerle uğraşırken  gördüğümde nefesim kesilecekti sanki.

Tahta kaşığı tavanın içinde çevirirken, arkasına dönmedi. "Günaydın huysuz."

Gülümseyerek masaya gittim. Sandalyeyi çekip oturup dizimi kendime çekip, çenemi üstüne dayadım. "Ne zaman kalktın?"

"Çok olmadı. Umarım açsındır." gülümsedim. Karnım guruldamaya başlamıştı.

Sıcak ekmek kokusu burnuma dolduğunda gülümseyerek bir tane zeytin attım ağzıma. "Fırına mı gittin?" usulca kafasını salladı. Sıcacık ekmeğin ucundan koparıp içine biraz peynir koydum. "Çay versene." Domatesli omletle bana doğru gelirken gözleri yüzümü turluyordu. Ağzımdakileri yutup boğazımı temizledim. "Ne oldu?"

"Dün gece bir iki kere uyandın. Kabus mu gördün?"

"Yo." öyle bir şey hatırlamıyordum. Elindekileri masaya bırakıp yanıma geldi. Saçlarımın üstüne ufak bir öpücük bıraktığında hemen gitmesine izin vermedim. Bileğinden tutup yüzüme doğru çektiğimde o da karşı koymadı. Şimdi en azından dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Dudaklarımı dudaklarına yasladım. Resmen öpme bağımlısı olmuştum galiba.

"Edişelendim Mehmet."

"Sus. Çayımı ver." çatalı direkt tavaya daldırıp koca bir parçayı ağzıma atarken, "Yanacaksın yavaş." uyarısını dikkate almadığım için de pişman olmuştum.

"Bugün biraz işlerim olacak. Akşama geç gelebilirim."

"Ne işiymiş ki bu?" bir tane daha zeytin attım ağzıma. Amcamların Selimiye'den yolladığı ama henüz açmadığım zeytin kavanozunu bulmuştu anlaşılan. "Abi çok güzelmiş bu." sonra bir tane daha.

Gülümsedi. "Sen evde kahvaltı yapmıyor musun?"

"Vaktim olursa. Ama zeytini unutmuşum ya ben." dedim ağzımdakini çiğnerken.

"Bu arada sorumu kaynatma Cengiz bey. Ne işiymiş bu?"

"Bizimkilerin bir kaç evrak işi. Önemli bir şey değil. Kafanı yorma." deyip beni geçiştirdi. Böyle yapmasına sinir oluyordum. Bir parça ekmek ağzıma attım. O da çaylarımızı getirdi. "Kaç gibi gelirsin peki?"

"Bilmiyorum ama haber veririm."

"Tamam. Sen yedin mi?"

"Atıştırdım biraz. Pek kahvaltı etmem zaten. Sen ye."

Bir süre sessizce karşılıklı oturduk. Ben bir şeyler tıkınırken, o elindeki telefonun ekranına bakıyordu. Omletin yağına ve domatesine bulanmış parmaklarımı yalarken onu izliyordum. Az sonra yüzünü kaldırmadan, dudakları aralandı. "Mehmet."

"Hımm."

"Aklına takılan bir şeyler mi var?"

"Nereden çıktı?"

"Daha önce de ter içinde uyandın. Konuşmak ister-"

"Konuşacak bir şey yok. Korku filminin etkisidir." diye kendimi zorlayarak gülümsemeye zorladım. Elimi peçeteye silip, çayımdan bir yudum aldım.

Artık iyi hissediyordum. Durduk yere geçmişi düşünmek istemiyordum. O günler geride kalmıştı zaten. Ve kesinlikle konuşacak bir şey yoktu.

Anlayışlı bir şeklide kafasını salladı. Eliyle çenemi gösterdiğinde anlamadan suratına baktım.

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin