"Hey maşallah."
Yanımda oturan Simay'a döndüm. Dirseklerini dizlerinin üstüne dayamış, tam karşıya bakıyordu. Aslında yapmama gerek yoktu ama yine de bakışlarını takip ettim.
Hava güzeldi. O yüzden bahçede vakit geçiriyorduk. Bankta oturmuş bir şeyler okuyordum. Simay da yanımda güya yemek yiyordu.
Elimdeki peçeteyi ağzına bastırdım. "Salyan akıyor." gülerek yana çekti kendini. "Oğlum, baksana çok seksi lan bu." Gözlerimi devirerek, Gürkan ve Süha'nın arkasında, elleri cebinde böyle ilgisizce yürüyen Cengiz'e baktım. Zaten hepsinden uzun olduğu için gözlerimin direkt onu bulması da zor olmamıştı.
"Kız arkadaşı var mı acaba?"
"Ciddi değilim de lütfen."
Tek kaşını kaldırarak bana döndü. Ben de ona. Bu sefer pür dikkat yüzümü inceliyordu. "Mehmetçiğim," of işte yine sorgu saatine girmek üzereydik. Gözlerimi tekrar kucağımdaki kitaba diktim.
"Sormayayım sormayayım diyorum ama olmuyor bebişim." hiç tepki vermedim. "Sen bu Cengiz'e neden bu kadar uyuz oluyorsun? Bak kaç hafta oldu çocuk gayet herkesle iyi." yanağımın içini ısırarak önümdeki satırı üçüncü kere okudum.
Neyse ki az sonra bizimkiler dibimize geldiler de, o da uzatmadı muhabbeti.
"Yemek yedin mi bebeğim?"
Gürkan'ın suratına bakıp ofladım. Sonra tekrar okumaya devam ettim. En azından niyetim buydu.
"Cengiz gelsene lan böyle!"
İstemsizce kafamı kaldırdığımda bizden bir iki metre falan uzakta duruyordu. Elinde telefonu, tek eli cebinde ekrandan bir şeyler bakıyordu.
"İyi böyle." kafasını kaldırmadan konuşmuştu. Yemin ederim tüylerim diken diken oluyordu. Hala hayatlarımızın manasızca kesiştiğine inanamıyordum. "Bulaşmayayım en iyisi." dedi sahte bir tırsaklıkla Gürkan.
"Döner yer misin?"
Göz ucuyla Cengiz'e bakıp tekrar, Gürkan'a döndüm. "Yok yedim ben sağ ol." Süha, Gürkan'ın bileğini sıkıca tutup kendine doğru çekti. Elindeki dönerden koca bir ısırık alırken, Gürkan şok olmuş gibi ona bakıyordu.
"Bok gibi açım amına koyayım." Adamın zaten kelime hazinesi belliydi. Kendini en iyi böyle ifade ediyordu ve buna artık gülmekten başka bir şey yapamıyordum. "Bana ne lan, kendi yemeğini git al beyinsiz!"
"E Mehmet'e veriyorsun?" bu arada Gürkan'ın boşlukta bulunmasından istifade koca bir ısırık daha aldı. Gürkan da sinirle elinde yarısından az kalmış dürüm döneri olduğu gibi bunun ağzına sokmaya çalıştı.
"Kola var mı lan?"
"Bok iç Süha."
"Su ver lan beri. Boğazımda kaldı, yazık." Gülerek çantamın yanındaki şişe suyu ona uzattım. "Sağ ol Memo, yeminle sen de olmasan kimse sikine takmıyor beni." yalancı bir öksürükle suyu kafasına dikerken, omzunun üstünden gözlerim yine ona kaydı. Hala aynı alakasız havasında telefonundan bir şeyler bakmaya devam ediyordu.
"Akşama bizde toplanıyoruz ha. Caymak yok!" Gürkan yan dönmüş hepimize söylüyordu. "Uyar di mi Cengiz?" O yine kimseye bakmadan başını salladı.
"Saat kaçta?"
"Simay hani senin işin vardı bu akşam?" şaşırarak Simay'a döndüm. Cengiz'e bakıp tekrar bana döndü. "İptal ettim bebeğim."
Rahatsızca kitabıma döndüm. Tabii ki iptal etmemişti. Bir şey dememek için kendimi zor tutuyordum. Hayır durduk yere ne oluyordu anlamıyordum. Başka dolu adam varken, kafayı buna cidden takmış mıydı yoksa sırf benle uğraşmak için mi yapıyordu bir türlü kestiremiyordum. Zaten son zamanlarda başıma gelen şeylerin hepsi külliyen saçmalığın daniskasıydı. Sen git, lisede problem yaşadığım kuş beyinlinin tekiyle üniversitede tekrar bir araya düş. Bok vardı da güzelim İngiltere'den dönmüştü. Hadi döndün, başka okul mu yoktu sanki. Aynı şeyleri düşünmekten cidden bıkmıştım. Zaten düşün düşün bir yere vardığım da yoktu. "Sen geliyorsun değil mi Memo?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A College Drama
RomanceCengiz ve Mehmet'in hikayesi... HSD'nin spin off'u niteliğindedir. Bağımsız okunabilir. Texting içermektedir.