Önce - Buz ile Ateş

2.4K 163 92
                                    


-Cengiz-



"Cengiz Aslan?"

Yaslandığım duvardan yorgun bir şekilde ayrılıp, yan tarafımda dikilen hemşirenin suratına baktım. "Merhaba Cengiz bey. Sizi beklettik biraz. Doktor bey şimdi görecek sizi."

"Problem yok." kadının arkasından sessizce yürüdüm. Az ilerideki kapıyı açıp, içeri girmemi bekledi. Sonra da arkamdan kapattı kapıyı.

"Merhaba Cengiz. Nasılsın?" aynı teraneden sıkılmıştım artık.

"Durumu nasıl doktor bey?" anlayışla kafasını sallayıp, arkasına yaslandı.

"Şu an için hala stabil. Değerlerinde bir değişiklik yok. Ama yine de her şeye hazırlıklı olmamız lazım."

"Peki bugün görebilir miyim?" olumsuz anlamda başını salladı genç doktor. "Dediğim gibi, hala çok riskli." duraksayıp devam etti. "Cengiz tekrar etmiş olacağım ama sürekli gelmene gerek yok. Bir değişiklik olursa haber vereceğiz zaten."

Verecek bir cevabım yoktu. 'Kendi bileceğim iş' diye çıkışmak istiyordum ama tuttum dilimi. "Bir şeye ihtiyaç olursa, telefonum her zaman açık." sigortası her şeyi karşıladığı için hizmet de sınırsızdı zaten.

"Sağ olun."

"Ne demek, istediğin zaman arayabilirsin."

Başımı hafifçe sallayıp çıktım odadan.


-


İkinci kadehi yuvarlamıştım. Ve masada benim dahil olamadığım bir muhabbet dönüyordu. Gürkan'a söz vermemiş olsam, hastaneden çıkıp doğru eve gidecektim aslında. Yorgun hissediyordum.

Sanki aynı günün içine çok fazla gün sığdırmışlar gibi bir yorgunluk. Alışık değildim buna. Daha ne kadar zaman geçmesi gerekiyordu bundan da emin değildim. Her zaman dümdüz bir hayatım olmuştu. Yüksek değil, alçak değil, kuralları belli. İçinde sürpriz barındırmayan.

Şimdi benimle alakalı olmayan bin tane sorumluluk üstüme kalmıştı. Erindiğim için değil ama ağırıma gidiyordu. Yaşlı bir kadının ölmesini bekliyorduk ellerimizi ovuşturarak. Bu yaşlı kadın bir zamanlar benim hayatımdaki her şeydi. Anneme, annesinin ölmek üzere olduğunu bile söyleyemiyordum. Adi herifin talimatlarını yerine getirerek kurtaracakmışım herkesi. Kimseyi kurtarmak umurumda olmazdı. Kendimden bile geçerdim. Ama o kadına bunu yapamazdım.

En parlak gelecek beklentilerinden zifiri karanlığı öyle bir hızla boylamıştık ki, eve dosyayla gelen takım elbiseli adamların konuştuklarını duymaz olmuştum o gün. Bundan en çok etkilenen annem olmuştu. Tüm ailesiyle ilişkisini babam olacak o adam yüzünden kesen annemin dünyası babamdı çünkü. Benim dünyam ise, yılgınca pes ettiğim bu gerçeklikti.

Batmakta olan güneşin, suyun üstüne de yansıyan kızıllığına gözlerimi dikip, bıkkın bir soluk bıraktım. Tek başımaydım. Her zaman olduğu gibi. Yalnızlık canımı sıkmıyordu da, son zamanlarda-

"Oo paşam hoşgeld, Boran?"

Yanımda oturan Gürkan'ın sesiyle, ağzımdaki kadehi, dudaklarımın arasında tutup, bakışlarımı masaya yaklaşmakta olan ikiliye çevirdim. Mehmet, yanında daha önce görüp, bir kaç kere adını duyduğum o çocukla yanımıza yürüyordu.

Elimde olmadan gülümsedim bardağa doğru. Neresinden bakarsam bakiyim komikti çünkü. İki dakikalık kafa dağıtmak için geldiğim ortamda, tam da canım daha fazla sıkılamaz dediğimde, alttan vuruyordu.

Bazen onun yanındayken, unuttuğum oluyordu çünkü. Belki buna çekiliyordum. Belki tanıdık eski bir duygunun tekrardan tutuşmasından hemen önceki haliydik. Emin değildim. Aklımla öyle bir oynuyordu ki, en doğrusunun uzak kalmak olduğuna karar veriyordum. Sonra da beni duvara dayayıp, kendine teslim ediyordu. Çözemiyordum. Belki çözülecek bir şey yoktu. Toslayacağınızı kesin bilerek direksiyonu vermek çok akıllıca bir iş değildi. 

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin