Tereddütsüzlük

1.4K 104 37
                                    

-Cengiz-

"Kahvaltı hazırladım gel." yavaşça yataktan doğruldu. Göz altları çökmüştü resmen. Geceye göre daha iyi görünüyordu. En azından daha kendinde gibi.

Çok konuşmamıştık, tüm gece onu kollarımın arasında tutup, sarılmıştım. Kabus görme ihtimaline karşı on dakika bile uyuyamamıştım.

"Günaydın." gülümseyip, elini tuttum. "Hadi gel."

Beraber masaya geçtik. Çok bir seçenek yoktu zaten. Elimdeki şeylerden yapabildiğim kadar. Patatesli omlet ve biraz peynirle domates. Aç değildim ama onun sofrayı görünce gözleri biraz parlamıştı. Bu bile bana iyi hissettirmişti.

"Yarım saate çıkmamız lazım. Duş alacaksın daha. Hadi otur." sessizce oturup eline çatalı aldığında hemen tezgaha geçip çayını koydum.

"Sen yemeyecek misin?"

"Kahvaltı etmiyorum."

Çayını önüne bırakıp, karşısına oturdum. Gözlerimi üstüne dikmek istemediğim için pencereye dönmüştüm. İnce bir yağmur yağıyordu. Gri gök yüzüne bakarken olanları düşünmemeye çalışıyordum. "Cengiz?"

"Hımm?"

"Cengiz?"

Yavaşça ona döndüm. Kalbimi saran şu lanet sızıdan nefret ediyordum. Onu böyle güçsüz görmekten de. "Ne oldu?"

"Bana neden bakmıyorsun?" dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. "Bakıyorum ya."

"Gözlerini kaçırıyorsun."

"Okula gitmesek mi bugün?" tereddüt ederek bunu düşündü. Ağzına bir lokma daha atıp çiğnerken de gözlerini gözlerimden çekmedi. "Ne yapacağız?" omuz silktim. Planım yoktu. Nasıl iyi hissedecekse. İyi olmasını istiyordum. Ama bunun için ne yapmam gerektiğini bilemiyordum.

"Arabayı alıp öyle bir yerlere mi sürsek? Kafamıza göre."

Bunu düşünüyordu. Başka zaman olsa hemen hayır derdi. Mehmet ve sorumlulukları. Ama şimdi ciddi ciddi okula gitmemeyi düşünüyordu işte.

"Olur."

"Olur mu?" hızla kafasını salladı.


O duşa girdiğinde Gürkan'a mesaj attım. Gelmeyeceğimizi önceden haber vermezsem tüm gün arayacağını ve kafayı yiyeceğini biliyordum. Mehmet'in daha iyi olduğunu haber verdim. Onunla nasıl konuşacağımı bilmiyordum. Zorlamak da istemiyordum. Ama içine attığı müddetçe hiçbir şey kolaylaşmayacaktı. Bunu çok iyi biliyordum.

On dakika sonra, siyah bol bir kazak, mavi kotu ve gözünde gözlükleriyle içeri girdiğinde hızla ayağa kalktım. Saçları hala nemliydi.

"Saçını kurutalım."

Tam önünde dikilip, yumuşak tutamların üzerine eğilip, öptüm. "Bere takacağım." boyun girintime doğru konuşurken sıcak nefesi kalbimi rahatlatıyordu. Kollarını belime sarıp, yanağını omzuma yasladı. "Benim yüzümden uykusuz kaldın."

Uyku en son düşündüğüm şeydi. Yanında olmasaydım ne yapardım bilmiyordum.

"Hadi çıkalım o zaman. Beren nerede?" kafasını geri çekip yüzüme baktı. Elini kaldırıp, siyah bereyi salladı. "Sen üstünü değiştirmeyecek misin?" berbat haldeydim. Ama halim de yoktu. O yüzden gülümseyip, dudaklarının üstüne ufak bir öpücük kondurdum. "Beni beğenmiyor musun?"

Gülümsemeye bile çalışmadan dudaklarıma uzandı. "Teşekkür ederim." sonra geri çekildiğinde elindeki bereyi aldım. Saçlarını geri iterek kafasına taktım. "Çocuk muyum ben?"

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin