Önce - Bel altı

2.2K 149 128
                                    

02:10

Mehmet: Evdeyim.


-Cengiz-


İki gündür hastanede kalıyordum. İki atak daha geçirmişti. Sona yakındı, biliyorum. Doktorların bana bakışlarında bile ölüm yazıyordu. Babamın ısrarlı aramalarında da. Ama iki gün içinde yaşadığım en kötü şey bu değildi.

Ne komik, insanın en sevdiğini kaybetmenin arifesinde bile kalanı düşünmesi. Babamın tüm karşı koymalarına rağmen anneme söylemiştim sonunda. Bunun kimi daha çok rahatlatacağını bilmeden hem de. Boyumdan büyük bir dolu yükle yaşayabilirdim belki. Ama birinden, annesinin ölümünü saklamak başka bir şeydi.

Sonucunda kriz daha çok büyümüştü. Annem bilet alıp buraya gelmeye karar vermişti. Babamla birbirlerine girmişlerdi. Çünkü davalar devam ediyordu. Şirkette ufak  da olsa annemin de hissesinin olması, havalimanına varır varmaz göz altına alınma riski. Kafam dolup taşıyordu bunları düşünmekten. Hem de en kötüsünü henüz anlatmamıştım.

Babamın, miras peşinde aç köpek gibi beklediğini bilmiyordu mesela. Anneannemin bana bırakacağı tüm payı onlara devredeceğimi de. Bunun için, yani yüce ailemizin kurtuluşunun annesinin ölümünde olduğundan bihaberdi annem. Benim eğitimim için ayırdıkları paranın yarısının avukatlara gittiğini bilmiyordu. Kalan az buçuk paranın yalnızca genel giderlerime yettiğini ve hemen iş bulmam gerektiğini de. Ve en kötüsü, babamın en yakın iş ortağının onu gammazladığını mesela. Birlikte çevirdikleri tüm dalaverelerden sonra babamı satmasının nedeninin, adamın eşiyle yatıp kalkması olduğunu da bilmiyordu. Kadının hamile kaldığını da.

-

Telefonu cebime sokup, merdivenlere yöneldim. Sanki aynı çıkmazın içinde sıkışıp kalmışım gibi. Dejavuların en kötüsü. Yorgun bir şekilde tırmandım ikinci kata.

Bana kızdığını biliyordum. Hem de çok. Hırçınlaşacağını da. Ama açıklayacaktım. Belki her detayıyla değil ama en azından hayatımın yolunda gitmediğini bilmesi lazımdı. Onu üst üste bırakmak, ekmek zorunda kalışımın keyfi olmadığını öğrendiğinde belki biraz yumuşardı. Yüzüme duygularını itiraf etmesini beklemiyordum. Ama yorulmuştum. Tüm bu karanlığın içinde, onun da benim yüzüme kapıları kapatmasını kaldıramayacak durumdaydım. Bitik bir şekilde kendi dairemi teğet geçip, kapısının önünde durdum.
Kolumu kaldıracak bile halim yoktu. İki kere tıklattığım kapı bir kaç saniye sonra açıldı.

Boran, üstü çıplak bir şekilde kapıyı açtığında, ikimiz de afallamıştık. Ben daha hızlı toparlandım. Oyunlarını biliyordum. İmalarını yemiyordum. Gözümün içine içine soktuğu yalanlara aldırış etmeyecektim. Bana bakarken titremesi, ona dokunduğumda yitip gitmesi yeterdi.

Çocukça bir oyuna beni çekemeyecekti. Haklıydı. Nedenlerini anlıyordum. Ama bir yol kat etmiştik. Yok sayılmayacak kadar önemli bir yol. Önceden olsa onu tutmayı düşünmezdim. Şimdi değil. Kıyısında olmayı seviyordum. Bana sarılmasını da. Tüm huzursuz çıkışlarına rağmen kalbim ancak onun yanında yavaşlıyor ve her şey yerine oturuyordu.

Hayatımda daha önce hiç kimsenin yapamadığı bir şeyi zerre kadar uğraşmadan yapmıştı. Ben onu ta lise zamanlarında izlerken başlamıştı bu. Çözülme. Yavaş yavaş, budanmış dallarım filizlenmiş, duvarlarımın çatlakları genişlemişti. Ona doğru akıyordum yani. O hırçın bakışlarının altında bile tüm kasırgalarımı ılık bir melteme çeviriyordu. Bunu yaparken kılını bile kıpırdatmıyordu.

"Cengiz?" Kolundaki saate baktı. Gevşek bir şekilde gülümsedim. Yalan değildi. Mehmet'in bu oyununa geldiğine inanamıyordum.

İçeri adımlamaya kalktığımda önüme geçti. İlginç. Beklenmedik bir cesaret. Acaba Mehmet yanımızda olmasa aynı hareketi yapabilir miydi? Sanmıyorum.

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin