Önce - Avuçları kaşınmak

3K 215 81
                                    

Hani insanlar öküz gibi içtikten sonra hafıza kaybına uğrarlardı? Delirecektim. Çünkü Cumartesi sabahına, beynimde müthiş bir ağrıyla uyandığım anda, gözümde patlayan flaş görüntülerde, kollarımı onun boynuna sarıyordum ve bir de kokusunun güzel olduğunu mırıldanıyordum.

Utancımdan tüm hafta sonu kendimi eve kapatmıştım. Tez bahanesi biraz işe yaramıştı diye ummaktan başka çarem de yoktu. Şu yer yarılsa da içine girsem ve tüm bunların komik bir rüya olduğu paralel evrende uyansam anca yırtardım.

Ama şimdi sabahın köründe Gürkan beni arabada beklerken, ev kapısından çıkmakta ölesiye zorlanıyordum bu gerçeklikte. Ve hayır. Hiç kimseye teşekkür borcum yoktu. Ne münasebet. Ben mi demiştim sanki ona beni taşı diye?!

Ayrıca onca arkadaşım varken, durup dururken gelip işime burnunu sokan oydu. Bence birinin bir şey demesi gerekiyorsa gelip benden özür dilemesi gerekiyordu. Şey için, yani, o kadar da kötü değildim belki. Gayet de kendi başımın çaresine bakabilirdim. Of.


"Günaydın ayyaş!"

Gözlerimi devirdim. "Hiç başlama Gürkan. Başım ağrıyor."

"Oha hala mı?" mümkün olduğunca göz teması kurmayacaktım. Radyonun sesini açıp, Dan Reynolds'ın o seksi sesinin içeri dolmasıyla arkama yaslanıp, yüzümü cama çevirdim. "Çalışmaktan uyuyamadım tüm gece. Okula kadar kestireceğim."

Neyse ki cevap vermedi. Ben de okula varıncaya kadar olduğu tarafa dönmedim.

Yirmi dakika falan sonra otoparka girdiğimizde iyice gerilmiştim. Arabadan inerken hala tek kelime etmemiştik. Gürkan normalde bu kadar kolay sessizliği kabul etmezdi ama tüm yüzümden nasıl bir modda olduğum okunuyor olacak ki, üstelememişti.

"Akşama kaçta görüşmen?"

"Altıda." çantamı omzuma atıp, derin bir nefes aldım. İlk iki ders bloktu ve nadir de olsa onunla ortak değildi. En azından sabahın köründe karşılaşmayacak olmamız iyi bir şeydi.

"Günaydın,"

Yan taraftan duyduğum sesle kısa bir anlık sendelesem de hemen toparladım.

"Günaydın kanka."

Kalbim gümbür gümbür atıyordu resmen. Alt dudağımı çiğnerken, gözlerimi ayaklarıma dikmiştim ve koca cüssesi sağ tarafımda benimle uyumlu bir şekilde adımlıyordu. Çantamın sapını sıkarken, tek istediğim şey oradan, onun yanından koşarak uzaklaşmaktı.

"Oğlum maç efsaneydi. Ama Süha çok bozuk haberin olsun."

Normalde pazar günleri basket maçı yapardık. Ama benim kimseyle görüşmeye yüzüm olmadığı için, evet çok saçma biliyordum, bunları ekmiştim. Bir anda beynime dank eden yeni bilgi ile kaşlarım çatıldı. Demek ki ben gitmeyince yerime bu devi almışlardı.

"Bir dahaki sefere onların takımına geçmezsen beni çiğ çiğ yer bu herif." göz ucuyla ona baktığımda, doğrudan önüne bakıp ukala bir şekilde gülümsüyordu. Hayır bu ifadesi benim aşırı asabımı bozmaya başlamıştı. Nasıl benden başka kimse görmüyordu ki? Herkes aptal gibi adamın egosunu şişirip duruyordu.

"Bana uyar."

"Gürkan?"

Konuşmamaya yeminli olmama rağmen kendimi tutamamıştım işte yine. Çünkü eğer iki çift laf etmezsem ortadan ikiye çatlardım. "Ne demek bir dahaki sefere?"

"Bebeğim, sen dün gelmeyince Cengiz'i aldık takıma da, ona çok bozuldu Süha." kıkırdadı. "Büyük fark yediler, kudurdu mal."

"Beni takımdan mı attınız?" sinirle kurduğum cümleyle Gürkan'ın da ifadesi ciddileşti. "Ne alaka oğlum, sen gelmeyince aldık Cengiz'i."

A College DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin